Ana içeriğe atla

Toprağım Bana Küstü

 Toprağım Bana Küstü
Sonbaharın gelmesiyle pazaryeri şenlenmişti. Pazarcılardan Nevzat ve eski topraklardan Hasan abi de diğer pazarcılar gibi sabahın ilk ışıklarıyla yerini almıştı. Hasan abi, 60’lı yaşlarını geçmiş, çiftçilik deneyimi ve hayat tecrübesi olan akıllı bir insandı. Nevzatta bu sebeple köyde en çok onun sözüne, yöntemine, güvenir onunla vakit geçirmeyi severdi. Bu nedenle tezgâhları da yan yanaydı. Nevzat bir yandan tezgâhtaki ürünleri müşterilerin beğenisine sunacak şekilde inci gibi dizerken bir yandan da Hasan abisiyle sohbet etmeyi ihmal etmiyordu. "Eskiden toprağı ne güzel sürer, hayvan gübresini yayar, mis gibi meyvemi sebzemi toplardım be Hasan abi.  Bu sene nasıl geçti hiç anlamadım. Birden yağmurlar bastırdı, sonra güneş kızdırdı, işimizi gücümüzü yapamaz olduk" dedi. "Sorma Nevzat, insanlar gibi, mevsimler de değişti, havaya da güvenemiyorsun insana da be evlat!" Bir yandan sohbet edip bir yandan da pazarın önünden geçen müşterilere seslerini duyurmaya çalışıyorlardı. "Gel abla gel Süheyla kavunu, Ayşe kadın fasulyesi burada!"

Mutlu

Toprağımızın Farklı Dokusu, Yoktu Artık Kokusu…

"Artık mevsiminde bile sağlıklı meyve sebze bulmak ne kadar zor. Kullanılan yöntemlerden domates tek tip, karpuz çekirdeksiz, kavun kokusuz, salatalık kabak gibi, mısırlar hele..."

"Öyle diyorsun da Hasan abi, senin dediğin gibi tarım yapmak bu dönemde kolay değil ki!  Kayınpederim ciddi bir hastalık geçirdiği için dükkânda ona yardım ediyorum. Bu nedenle bu sene tarlaya yeteri kadar vakit ayıramadım. Ben de diğerlerinin yaptığı gibi ilaç kullandım mecbur."

Kendi aralarında konuşurlarken mısır tezgâhında hareketlilik oldu.

"Senin mısırlar eskiden şekilsiz ama çok lezzetli olurdu Nevzat.  Bu sene hepsi tornadan çıkmış gibi hayırdır?" dedi müşteri.

"Ablacım bu sene eski tohumu kullanamadım ondan böyle oldular."

"Yok yok biz senden aldıklarımızın lezzetine doyamıyorduk, sen eskisi gibi devam et. Bu pazarda zaten bir iki kişisiniz böyle ürün yetiştiren."

Nevzat bu konuyu pek de ciddiye almamıştı. Zaten tohumunu ziraatçıdan alıp, ilaçla çok ürün alan komşuları da iyi para kazanıyordu. Bu sefer de böyle yaparız ne olacak demişti. Artık kendisi de bahçesinden aldığı ürünlerinden lezzet alamıyordu.

Yine de tarlasına zaman ayırıp, emek veremediği için, birkaç yıl bu yöntemle üretim yapmaya çalıştı. İlk yıl çok güzel verim aldı, hayatında görmediği kârı elde etti. Yüksek karlı sonuç alınca hız kesmeden devam etti. Artık fideleri kendi yetiştirmiyor endüstriyel üretimlerden alıyordu. Hem yanında hastalıklara karşı ilacını da satıyorlardı çok rahatlamıştı. İkinci yıl da kar etmeye devam etti. Pazardaki müşteri profili de değişti tabi. Doğal beslenmeye özen gösteren eski müşterilerini kaybetmiş yerine kurt, böcek görmek istemeyen müşteriler gelmişti.

Üçüncü yıla geldiğinde vücudunda çıkan yaralar tarlaya gitmesini zorlaştırıyordu.

Olsun gitmeliydi…

Rızkını kazanmak için çalışmak zorundaydı…

Doktora göstermiş, alerji cevabını almıştı.

Alerji de neymiş çaresi neydi ki?...

Dördüncü yılda yaraları derinleşmeye başladı…

Artık ne tarlaya ne de pazara gidecek hayat enerjisi bulamıyordu…

Ne güzel kazanıyor, kar ediyordu, birdenbire bu yaralar da nerden çıkmıştı?

Nevzat, Hasan abisinin tavsiyesiyle farklı bir doktora gitmeye karar vermişti. Yapılan tahliller sonrasında ise yetiştirdiği ürünlere verdiği kimyasalların onu bu hale getirdiğini öğrenmişti. 

Mutlu

İnsan, Her Zaman Kazanmak İster. Kolay Kazanmaya, Anda Kazanmaya Eğilimi Vardır...

İnsan o anlık kazanınca hep böyle devam edecek zanneder…

Oysaki zaman geçtikçe yanıldığını anlar…

Fakat iş işten geçmiştir…

  • Yaptığı hatalar insana kayıplar yaşatır…
  • Geri dönüş yolu zorlaşır…

Bize daha az kayıp yaşamamız için yöntemler sunan Deneyimsel Öğreti der ki; "Daha fazla kazanmaya çalıştığın her yerde sürecin devamında daha çok kaybedersin..."

Hastaneden çıkıp dolmuşla köye dönerlerken Hasan abisini, düşündü. Onun emeklerine, sağlığına, mutluluğuna, huzuruna şahitti. Kolaya kaçıp, tembellik de yapmıyor ayrıca da toplamına baktığında kazananda o oluyordu.

Ben ne yaptım kendime? Şimdi nasıl düzelteceğim? Toprağımı, sağlığımı… Diye düşünürken aklına Hasan abisi geldi. Gelmesi de normaldi aslında hem mutlu hem de başarılı olan oydu. Hasan abisinin yanına varıp aklındakileri sorarken, gün Nevzat için yeni bir başlangıca dönüşmek üzereydi...

 ***

İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir""İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur. 

"Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen biri vardır."

***

 

Yorumlar

İlknur M dedi ki…
Yediğimizin tadi kalmadı. Alejilerimiz, hastalıklarımiz artti. Kazanalım derken kaybettiklerimiz ne kadar fazla oldu.
Çok güzel bir konuya dikkat çekmissiniz teşekkürler.
Adsız dedi ki…
Kazandığını zannederken kaybediyor insan yanilgimizin farkına varmak güzel oldu
Adsız dedi ki…
Para kazanıp sağlığını kaybetmek, sonra sağlığını kazanmak için parayı vermek. Anda kazanıp toplamda kaybetmek. Nerede hata yaptigimiz konusunda düşündürdüğünüz icin size ve Hasan abiye teşekkürler 👏
Adsız dedi ki…
Bu günün insanının düştüğü anlık kazanma isteğine çok güzel bir pencere açmışsınız. Toplamda kaybedeceğini anlamayan insan bu gün kazandığının bir hesabı olacağını nasıl idrak etsin ki. Elinize emeğinize sağlık.
Adsız dedi ki…
Evet hepimiz parayı kolay kazanmak isteriz Ama sadece maddiyatı düşünüp kendi sağlığımızı zamanımızı tehlikeye atıyoruz Her şeyin hayırlısını nasıp etsin Allahım Işin de nimetin de arkadaşın da Tamam çok para kazanmayalım Kendimize yetsin kazancımız Ama sağlığımız yerinde olsun Vicdanımız rahat olsun Yakınlarımıza sevdiklerimize zaman ayirabilalim
Ayşe dedi ki…
Zorluklarla mücadele etmek, yeteneklerimizi geliştirmek ve değerli bir katkı sağlamak için çalışmak, uzun süreli ve sürdürülebilir bir başarının temelidir. Maalesef kolay yoldan para kazanma arayışı, dolandırıcılara ve aldatıcı sistemlere fırsat veriyor. Toplumumuzda işin zorluğuna odaklanmak yerine hızlı ve kolay zenginlik hayalleri peşinde koşanların maalesef zarar gördüğünü görmek üzücu.
Mürüvvet dedi ki…
Bu hayatta kazanmak da var kaybetmek de önemli olan nerede kaybedeceğini iyi belirlemek. Hayata seçimlerden oluşuyor anlık kazancı seçersek genelinde kaybedebiliyoruz.
Adsız dedi ki…
Az yorulup daha çok kazanmak istiyoruz. O an kazansak da sonrasında kaybedişimizin neyden kaynaklandığını göremiyoruz. Oysa sebep belliymiş. Kaliteden ödün verip miktarını artırmak. Yanlış yöneteme başvurmak.
Adsız dedi ki…
İnsan herşeyin değerini kaybedince anlıyor. Ama olaylar olurken farketmiyor. teşekkürler
Adsız dedi ki…
Kurnaz olmak ve akıllı insan olmak arasındaki fark işte, kaleminize sağlık :)
Adsız dedi ki…
Emeğinize sağlık... Aslında insanın kazandım derken kaybettiği yeri öylesine güzel aktarılmış ki... Varolun...
Adsız dedi ki…
Yazınızı okurken dedem gözümün önüne geldi... Bu ilme o da sahip olsaydı diye düşündüm biran... İnsanlar topraklarına zehir atar çok çıkardı o üzülürdü bizimki niye olmadı diye..Meğer sevinesi ne çok şeyi varmış... Kaleminize sağlık.
Adsız dedi ki…
Ah Hasan abi senin gibi çiftçilere ne kadar cok ihtiyacımız var. Bir bilsen.👏 Emeğinize sağlık
Adsız dedi ki…
Suni tohumlar ile yapılan tarımda ilk başlarda kazanç iyi oluyor ama ilerleyen zamanda verim düşüyor. İlaç ve gübre atilmadiginda zaten mal yapmıyor. Tüm bu nlar insanlarda sağlık sorunlarına neden oluyor. İmkanı olan herkes kendi doğal tarimini yapmalı.
Adsız dedi ki…
Her insan kendinden yanadır bazen daha çok kazanayım derken diğer başka taraflarda aklına gelmeyeceği şeyleri kaybedebilir
Adsız dedi ki…
Hep daha fazlası, hep daha kolay olanı derken işin sonuçlarını düşünmüyor insanoğlu.
Adsız dedi ki…
Teşekkürler çok anlamlı bir paylaşım.
Adsız dedi ki…
Miktarı artırmaya değil kaliteyi artırmaya çalışmalıyız

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yeter Ki Pes Etme

Yeter Ki Pes Etme Masmavi gözlerinin kenarları ağlamaktan kırmızıya döndü. Küçük kız güle oynaya indiği merdivenleri dizleri yara içinde yukarı çıktı. Annesi o halini görünce şok oldu. “Noldu Yaren sana?” diyebildi sadece.  “Bisikletten düştüm annecim. Canım çok acıyor.” der demez kapının önünde yığılıverdi.  Annesi telaşla ambulansı aradı. Ambulans geldiğinde Yaren çoktan kendine gelmişti. Sağlık memuru ona sorular sorup muayene etti. Ambulansın sedyesine yattığında ürkek bir kedi gibi etrafı izliyordu. Daha önce hiç bulunmadığı bir yerde tedirgindi. Sağlık memuru ona gülümseyerek konuşuyor ve yapacağı her adımda bilgi veriyordu. Böylece biraz olsun rahatladı.  Yol boyu ilerlerken iki damla yaş o masmavi gözlerden süzülüverdi. Ağlarken kendi kendine söylendi. Yaren: “Of yaa, bir daha binmicem!” Sağlık memuru: “Neye binmiceksin?” Yaren: “Bisiklete bir daha binmicem.” Sağlık memuru: “Neden binmeyesin ki, herkes bisikletten düşebilir. Biliyor musun şu yaşımda düştüm ben...

Hazır ol 2025! Sana yeni siparişler geliyor!

Hazır ol 2025! Sana yeni siparişler geliyor! Bir yılı daha uğurlamanın arifesindeyiz... Bazen insan beş dakikaya sabredemezken 365 gün 6 saatin yeniden geride kalması inanılmaz, değil mi? Daha dün elimizde makasla tutkal vardı ve sevdiklerimize yeni yıl kartı tasarlıyorduk. Makyaj pamuğundan kar yapıp yapıştırıyorduk. Karttan çok yüzümüze gözümüze bulaşan simler yıkamakla çıkmaz ve günlerce pırıl pırıl gezerdik. Bazı kartları postaneden yakınlarımıza gönderirdik. Bunun için kuyruk bekler, heyecan duyardık. Kartı teslim alan tanıdıklar, o acemi tasarımlarımıza hayran kalmış gibi yapardı. Sıra arkadaşımız, kartımızla dalga geçmiş bile olabilirdi ama biz övgülere inanmak isterdik. ‘HOŞ GELDİN Bin dokuz yüz… iki bin bilmem kaç...’’ Bunun gibi her yıl birçok senenin rakamları o kartları süslerdi. Yetişkin olunca kart tasarımları son bulur ama bu dönemlerde yaşanan bazı hisler hala ortaktır. Çoğu insan muhabirlerin uzattığı mikrofonlara benzer beyanlarda bulunur. Geçen yıla biraz sitem, gel...

Sporla Yeniden

Sporla Yeniden Ayşe bir süredir yataktan hiç bu kadar dinç kalkmamıştı. Bir hafta önce başladığı spor ne de iyi gelmişti. Gözlerini açınca içine, derin bir nefes çekip, bir kez daha şükür etti. Oysa spora başladığı ilk günler ne çok kas ağrısı çekmişti. İlk günler, çok sancılı geçmişti. Bacakları, kolları uzun süredir spor yapmadığı için, yaptığı ilk sporla hamlamıştı. Bu yüzden yürümekte bile zorlanıyordu. Ama önemli değildi, biliyordu ki sonu güzel olacaktı.  "İyi olan şeylerin başında bir miktar acı ve zorlanma olurdu." Sabredince sonunun güzel olacağının bilincindeydi. Hem istediği fiziksel görünüme kavuşacak hem de burada başlattığı hareket ile hayatına bereket katacaktı. Bu yüzden hem sabırlı ydı hem ümitli . Kimi zaman sabahın erken saatlerinde kalkıp esneme ve hareketler ile gününü bereketlendirdi. Kimi zaman gün içinde yaptığı yürüyüşler ve yüzmeyi de buna ekledi. Erken kalkıp, sporunu yapıyor, ılık bir duştan sonra daha önce hiç olmadığı kadar dinç hissediyordu kend...