Toprağımızın Farklı Dokusu, Yoktu Artık Kokusu…
"Artık mevsiminde bile sağlıklı meyve sebze bulmak ne
kadar zor. Kullanılan yöntemlerden domates tek tip, karpuz çekirdeksiz, kavun
kokusuz, salatalık kabak gibi, mısırlar hele..."
"Öyle diyorsun da Hasan abi, senin dediğin gibi tarım
yapmak bu dönemde kolay değil ki!
Kayınpederim ciddi bir hastalık geçirdiği için dükkânda ona yardım
ediyorum. Bu nedenle bu sene tarlaya yeteri kadar vakit ayıramadım. Ben de
diğerlerinin yaptığı gibi ilaç kullandım mecbur."
Kendi aralarında konuşurlarken mısır tezgâhında
hareketlilik oldu.
"Senin mısırlar eskiden şekilsiz ama çok lezzetli olurdu
Nevzat. Bu sene hepsi tornadan çıkmış
gibi hayırdır?" dedi müşteri.
"Ablacım bu sene eski tohumu kullanamadım ondan böyle
oldular."
"Yok yok biz senden aldıklarımızın lezzetine
doyamıyorduk, sen eskisi gibi devam et. Bu pazarda zaten bir iki kişisiniz böyle ürün yetiştiren."
Nevzat bu konuyu pek de ciddiye almamıştı. Zaten tohumunu
ziraatçıdan alıp, ilaçla çok ürün alan komşuları da iyi para kazanıyordu. Bu
sefer de böyle yaparız ne olacak demişti. Artık kendisi de bahçesinden aldığı
ürünlerinden lezzet alamıyordu.
Yine de tarlasına zaman ayırıp, emek veremediği için,
birkaç yıl bu yöntemle üretim yapmaya çalıştı. İlk yıl çok güzel verim aldı, hayatında
görmediği kârı elde etti. Yüksek karlı sonuç alınca hız kesmeden devam etti.
Artık fideleri kendi yetiştirmiyor endüstriyel üretimlerden alıyordu. Hem
yanında hastalıklara karşı ilacını da satıyorlardı çok rahatlamıştı. İkinci yıl
da kar etmeye devam etti. Pazardaki müşteri profili de değişti tabi. Doğal
beslenmeye özen gösteren eski müşterilerini kaybetmiş yerine kurt, böcek görmek
istemeyen müşteriler gelmişti.
Üçüncü yıla geldiğinde vücudunda çıkan yaralar tarlaya
gitmesini zorlaştırıyordu.
Olsun gitmeliydi…
Rızkını kazanmak için çalışmak zorundaydı…
Doktora göstermiş, alerji cevabını almıştı.
Alerji de neymiş çaresi neydi ki?...
Dördüncü yılda yaraları derinleşmeye başladı…
Artık ne tarlaya ne de pazara gidecek hayat enerjisi
bulamıyordu…
Ne güzel kazanıyor, kar ediyordu, birdenbire bu yaralar
da nerden çıkmıştı?
Nevzat, Hasan abisinin tavsiyesiyle farklı bir doktora gitmeye karar vermişti. Yapılan tahliller sonrasında ise yetiştirdiği ürünlere verdiği kimyasalların onu bu hale getirdiğini öğrenmişti.
İnsan, Her Zaman Kazanmak İster. Kolay Kazanmaya, Anda Kazanmaya Eğilimi Vardır...
İnsan o anlık kazanınca hep böyle devam edecek zanneder…
Oysaki zaman geçtikçe yanıldığını anlar…
Fakat iş işten geçmiştir…
- Yaptığı hatalar insana kayıplar yaşatır…
- Geri dönüş yolu zorlaşır…
Bize daha az kayıp yaşamamız için yöntemler sunan Deneyimsel Öğreti der ki; "Daha fazla
kazanmaya çalıştığın her yerde sürecin devamında daha çok kaybedersin..."
Hastaneden çıkıp dolmuşla köye dönerlerken Hasan abisini,
düşündü. Onun emeklerine, sağlığına, mutluluğuna, huzuruna şahitti. Kolaya
kaçıp, tembellik de yapmıyor ayrıca da toplamına baktığında kazananda o
oluyordu.
Ben ne yaptım kendime? Şimdi nasıl düzelteceğim?
Toprağımı, sağlığımı… Diye düşünürken aklına Hasan abisi geldi. Gelmesi de
normaldi aslında hem mutlu hem de başarılı olan oydu. Hasan abisinin
yanına varıp aklındakileri sorarken, gün Nevzat için yeni bir başlangıca dönüşmek üzereydi...
***
İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur.
***
Yorumlar
Çok güzel bir konuya dikkat çekmissiniz teşekkürler.
Yorum Gönder