Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Arkadaşımsız Olmaz

Arkadaşımsız Olmaz  Bazen bireysel olmak süreklilik getirir… Nazlı yeni aldığı elbiseyle aynadaki yansımasına bakarken, “Bu sefer kararlıyım, başlıyorum yürüyüş e, bu sefer bırakmayacağım, vermeliyim bu kilo ları” diye tekrarladı içinden.  Tek başına yapamazdı. Birilerini de kandırmam lazım diye düşündü. Aysel de uzun zamandan beri başlamak istiyordu diye düşündü telefonun tuşlarına basarken.  Dört beş kere çalan telefonu nefes nefese açan Aysel’in hatırını bile sormadan, “Evvettttt Aysel bak ne yapıyoruz? Pazartesi yürüyüşe başlıyoruz! Haydi, bunu başaracağız.“ En canlı, en enerjik sesiyle ikna etmeye çalışıyordu onu. Hoşça kal derken elleriyle zafer işareti yaptı. Ve gene başarmıştı. Zaten en iyi yaptığı şeydi insanları motive etmek .  Pazartesiye üç gün vardı… Yanlarına ekleyecekleri fazladan birkaç kişiyle daha güçlü olacaklarını düşündü. Füsun’un da yürüyüş yapmayı istediğini hatırladı. İş yoğunluğu çok diye geçirdi içinden. Ama yine de şansını denemeye karar ve...

Farklılıklarımız Zenginliğimizdir

Farklılıklarımız Zenginliğimizdir… Kahvaltıda her gün sadece zeytin çeşitleri olsa… Ya da sadece peynir çeşitleri olsa… Sıkılır mıyız?  Sıkılırız değil mi?  Oysaki kahvaltıyı zengin yapan farklılıkların olması… Aynı insanlar gibi… Bazı insanlar az konuşmak ister Bazı insanlar konuşmayı çok sever.  Bazı insanlar hızlı ve hareketlidir.  Bazı insanlarsa daha yavaş hareket eder.  İnsanların farklılık ları vardır.  Ve bu farklılıklar zenginliklerimizdir… Herkes aynı şeyden motive olmaz. Herkes aynı olaya benzer tepkiyi vermez. Bazıları daha duygusal bazıları ise daha mantıksaldır.  Bazıları evinde çok eşya severken bazıları çok az eşya sever.  İşyerinde herkes senin gibi olsa o iş yürümez. İnsanlar birbiriyle aynı olmak zorunda değil… İnsanların farklılıkları var… Ve bu farklılıklarımız zenginliklerimizdir…  Peki farklılıklarımızı nasıl fark ederiz?  Farklılıklarımızın nedeni ne?  Farklılıklarımızı nasıl yönetebiliriz?  Ve neden bu ...

RÜZGAR

RÜZGAR Derin bir nefes alarak oturdu bankın üzerine… Canı yanıyordu. Canını yakan duyduğu gerçekler miydi, yoksa bu zamana kadar gözünün içine kadar sokulan ama kendisinin hiç fark etmeyişi miydi? Onu henüz kestirememişti. Hayatta her şeyin bir sebebi vardı. Şimdiye kadar duymaktan, görmekten kaçtığı tüm şeyler, şimdi aklına hücum etmiş gibiydi. Nasıl baş edeceğini bilmiyordu. Belki de bir şeyleri toparlamak yeniden dizayn etmek için tam sırasıydı. Yalnız hissediyordu kendini…Bu his yabancı değildi ona biliyordu içten içe bu yolda insan kendi ile kalıyordu. Çocukken annesine, kimse beni sevmiyor diye serzenişte bulunurdu. Annesi “Hiç böyle düşünme yavrum. Seven sevdiğini yalnız bırakmaz. ” diyordu. Gerçekten seven kimdi o zamanlar pek anlayamamıştı ama şimdi de o küçük kız çocuğu gibi ilgiye muhtaç hissediyordu. Daldığı derin düşüncelerden onu uyandıran serin bir rüzgârın dokunuşu oldu. Öylesine güzel bir dokunuştu ki yakıcı günün sıcağını serinleten, insanın içine ferahlık veren, sa...

Bulunduğun Yerde Olmak

Bulunduğun Yerde Olmak Sabah güneşin ilk ışıklarıyla birlikte güne başlamayı severdi Zeynep. Uyanır uyanmaz hemen bir bardak su içmeyi alışkanlık haline getirmişti. Bu alışkanlıklarını daha çocuk yaşta anneannesinden öğrenmişti. Anneannesiyle beraber yalnız geçirdiği ilk yaz tatilini anımsadı. Ne kadar çok şey öğrenmişti ondan. Koyunları gütmeyi, süt sağmayı, harmanda hasatı kaldırmayı, sevimli eşekleri Karakaçan’a binmeyi, gökyüzüne bakarak yağmurun yağıp yağmayacağını tahmin etmeyi, ağaçların yosunlarına bakarak yönleri bulmayı...  Anneannesi ilkokuldan sonra okuyamamıştı ancak hayatın içinde her zaman öğrenci kalmayı başarmıştı. Buda onu çok iyi bir öğretmen yapmıştı. Dedesinin vefatından sonra anneannesine can yoldaşı olsun diye ailesi Zeynep’i köye göndermişti. Bu gelişi tatil amaçlı olmadığı için ilk başlarda çok zorlanmıştı . Sabah güneşin doğuşu ile beraber kalkıyor güneşin batışına kadar çalışıyordu. Önce koyunlarla beraber yola çıkıyorlar, epeyce yürüdükten sonra tarlaya ...

Sır Bakıp Geçtiklerimizdeyse?

Sır Bakıp Geçtiklerimizdeyse? İnsana bazen en küçük olan algılattırılır… Aniden gözü ona kayar, oysaki gündem hiç o değildir bile… Halı üzerindeki küçük bir pirinç tanesi, Merdivenlerdeki küçük bir kağıt parçası, Yere düşen bozuk kuruş para, Bitmemiş ama az kalmış diye kenara atılmış bir kalem... Sayfası bitmemiş bir defter… Küçük Karşısında Eğilmek Zor Gelir… Eğilip almaya değer değildir o küçük şey ve insan ondan göz çeker… Bitmeyen kalemi, bitmeyen sayfayı bir kenara atar da yeni başlangıçlar için; Yeni bir sayfa açar, yeni bir kalemle başlar… Oysa bitmemiş bir hikaye vardır ortada… Kalemin hikayesi... 3-5 satırı boş defterin hikayesi... Bitmemiş bir hikaye varken ortada, yenisi nasıl yazılır ki insana? Aza hürmet etmezken; Yeni başlangıçlar nasıl kolaylaştırılır? Masada kırıntısı kalmış ekmeğin hakkını veremezken, Nasıl hak ederiz rızkımızda Halil İbrahim bereketini, "Oysaki küçüğe hürmet edip onu küçük görmeyenlerin hakkıdır bereket"... O kuruşa hakkını verenin, O küçük ...