Yaşadıkları şehri değiştirirken en çok zorlandığı konu çocukların gidecekleri yeni okulun seçimi olmuştu.
Hiç bilmedikleri bir şehirde, hiç tanımadıkları öğretmenler ve çocuklarla neredeyse tüm günlerini geçirecekti çocukları.
"Çocukların hepsi birer pırlantadır ve çok değerli pırlantaların işin ehli tarafından işlenmesi gerekir, yoksa heba olur gider." diye düşünmekte çok haklıydı.
Etrafında çocuklarını mutlu etmek uğruna onların her istediğini yapan, somut imkânlar sunarak hiçbir marifet geliştirmelerine izin vermeyen çok anne-baba vardı.
Bu kıymetli pırlantalar kendi değerlerini bulamayacaklar diye üzülüyordu.
Okulda ilk günün heyecanı herkesi sarmıştı.
Nasıl bırakacaktı çocuklarını? Kimseyi tanımıyordu. Öncesinde gözlemleme fırsatı bile olmamıştı. Nasıl bir okuldu, öğretmenler nasıldı? Eşinin bu kadar çok övmesi de kesin kendisini rahatlatmak içindi.
İlk gün okulda beklemek gerekirse diye yeni tayin olduğu işyerine bile gerekli açıklamayı yapmıştı.
Okula girerken her yerin pırıl pırıl ve tertemiz olması dikkat çekmeyecek gibi değildi.
Eşi kayıt yaptırırken gördüğü bu düzeni ve temizliği anlatmıştı ama içini rahatlatmak için abartıyor sanmıştı.
Sınıftan içeri baktığında şaşkınlığı daha da arttı. Çocuklar kendi oturdukları sıraları kendileri temizliyordu.
Gülümseyerek gelen öğretmen, şaşkınlığını fark edip kendisini tanıttıktan sonra anlatmaya başladı; "Okulumuzda en çok önem verdiğimiz konuların başında öğrencilerimizin kendi işlerini kendilerinin yapması gelir. Özgüven sahibi olmalarındaki ilk koşulun beceri kazanmaları olduğunun farkındayız. Eğitim olmadan akademik öğrenimin mutlu ve başarılı bireyler olmaları için yeterli olmadığını biliyoruz.
Saygı, öz disiplin, basit görünen işleri dahi titizlikle yapıyor olmaları, başarı ve mutluluğu getirecek alışkanlıkları olsun istiyoruz..." diye devam ederken öğretmenleri, içine huzur, yüzüne gülümse doldu.
Geldiği çevrede o kadar çok arkadaşı çocuklarını marifetsiz ve tek bir beceri kazandırmadan büyütüyordu ki, gelecekte bu çocuklar kendi başlarına hiçbir işlerini yapamayacaklar diye kaygılanıyordu.
“Zamane çocukları böyle, sadece istemeyi biliyorlar.” diyordu herkes ve herkes bu durumu kabullenmişti.
Bir şey aldırırken “Herkeste var.”, bir iş yapacakları zaman “Kimse yapmıyor.” olmuştu bahaneleri.
Sorumlulukları olmalı çocukların derdi hep. Evde, okulda yapmaları gereken düzenli işler. Sorumluluk dediğin belli bir yaşa gelince telefona uygulama yükler gibi yüklenmiyordu ki… Küçük yaşta başlıyordu.
Oysa çantasını bile toplayamayan, derslerini annelerinin zoruyla “Hadi oğlum, hadi kızım, az kaldı…” diyerek, her şeyi hatırlatmayla ve defalarca söylemeyle yapan çocukların gelecekte çok büyük sıkıntılar yaşayacaklarının farkındaydı.
Okul seçiminden dolayı eşini tebrik edecekti.
Zaten eşi seçimler konusunda çok iyiydi…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi İlişkilerde Ustalık ve Başarı Psikolojisi Eğitimlerinde “Bedel” konusunda insan yetiştirirken olması gereken yaklaşımlar, çocuğa marifet kazandırma becerileri detaylı olarak anlatılmaktadır.
***
İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur.
***
Yorumlar
Yorum Gönder