Ana içeriğe atla

Sorumlu Çocuk Mu, Sorunlu Çocuk Mu?

Sorumlu Çocuk Mu, Sorunlu Çocuk Mu?

Yaşadıkları şehri değiştirirken en çok zorlandığı konu çocukların gidecekleri yeni okulun seçimi olmuştu.

Hiç bilmedikleri bir şehirde, hiç tanımadıkları öğretmenler ve çocuklarla neredeyse tüm günlerini geçirecekti çocukları.

"Çocukların hepsi birer pırlantadır ve çok değerli pırlantaların işin ehli tarafından işlenmesi gerekir, yoksa heba olur gider." diye düşünmekte çok haklıydı.

Etrafında çocuklarını mutlu etmek uğruna onların her istediğini yapan, somut imkânlar sunarak hiçbir marifet geliştirmelerine izin vermeyen çok anne-baba vardı. 

Bu kıymetli pırlantalar kendi değerlerini bulamayacaklar diye üzülüyordu.

Okulda ilk günün heyecanı herkesi sarmıştı.

Nasıl bırakacaktı çocuklarını? Kimseyi tanımıyordu. Öncesinde gözlemleme fırsatı bile olmamıştı. Nasıl bir okuldu, öğretmenler nasıldı? Eşinin bu kadar çok övmesi de kesin kendisini rahatlatmak içindi.

İlk gün okulda beklemek gerekirse diye yeni tayin olduğu işyerine bile gerekli açıklamayı yapmıştı.

Okula girerken her yerin pırıl pırıl ve tertemiz olması dikkat çekmeyecek gibi değildi.

Eşi kayıt yaptırırken gördüğü bu düzeni ve temizliği anlatmıştı ama içini rahatlatmak için abartıyor sanmıştı.

Sınıftan içeri baktığında şaşkınlığı daha da arttı. Çocuklar kendi oturdukları sıraları kendileri temizliyordu.

Cocuk

Gülümseyerek gelen öğretmen, şaşkınlığını fark edip kendisini tanıttıktan sonra anlatmaya başladı; "Okulumuzda en çok önem verdiğimiz konuların başında öğrencilerimizin kendi işlerini kendilerinin yapması gelir. Özgüven sahibi olmalarındaki ilk koşulun beceri kazanmaları olduğunun farkındayız. Eğitim olmadan akademik öğrenimin mutlu ve başarılı bireyler olmaları için yeterli olmadığını biliyoruz. 

Saygı, öz disiplin, basit görünen işleri dahi titizlikle yapıyor olmaları, başarı ve mutluluğu getirecek alışkanlıkları olsun istiyoruz..." diye devam ederken öğretmenleri, içine huzur, yüzüne gülümse doldu. 

Geldiği çevrede o kadar çok arkadaşı çocuklarını marifetsiz ve tek bir beceri kazandırmadan büyütüyordu ki, gelecekte bu çocuklar kendi başlarına hiçbir işlerini yapamayacaklar diye kaygılanıyordu.

“Zamane çocukları böyle, sadece istemeyi biliyorlar.” diyordu herkes ve herkes bu durumu kabullenmişti. 

Bir şey aldırırken “Herkeste var.”, bir iş yapacakları zaman “Kimse yapmıyor.” olmuştu bahaneleri. 

Sorumlulukları olmalı çocukların derdi hep. Evde, okulda yapmaları gereken düzenli işler. Sorumluluk dediğin belli bir yaşa gelince telefona uygulama yükler gibi yüklenmiyordu ki… Küçük yaşta başlıyordu. 

Oysa çantasını bile toplayamayan, derslerini annelerinin zoruyla “Hadi oğlum, hadi kızım, az kaldı…” diyerek, her şeyi hatırlatmayla ve defalarca söylemeyle yapan çocukların gelecekte çok büyük sıkıntılar yaşayacaklarının farkındaydı.

Okul seçiminden dolayı eşini tebrik edecekti.

Zaten eşi seçimler konusunda çok iyiydi…

Deneyimsel Tasarım Öğretisi İlişkilerde Ustalık ve Başarı Psikolojisi Eğitimlerinde “Bedel” konusunda insan yetiştirirken olması gereken yaklaşımlar, çocuğa marifet kazandırma becerileri detaylı olarak anlatılmaktadır.

***

İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir""İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur. 

"Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen biri vardır."

***

Yorumlar

Alev İ. dedi ki…
Çocuklarımızı rahat ettirmek uğruna yaptıklarımız en büyük rahatsızlık sebepleri oluyor...
Nağme dedi ki…
Çocuğu büyütmek başka yetiştirmek başka. Biz hangisini istiyoruz?
Tuğçe dedi ki…
Çocukları mutlu etmek isterken, doyumsuz ve mutsuz çocuklar yetiştiriyor insanlar bilmeden...
Adsız dedi ki…
Her problemini ağlayarak çözmeye çalışan çocuklarımız..Ah güzel çocuklar..İyiliğiniz adı altında ne kötü davranmışız size..
🌹 dedi ki…
Çevremde gördüğüm neredeyse tüm çocuklar prens prenses gibi büyütülüyor. İleride nasıl olacaklar merak ediyorum. Hayatta her zaman her istedikleri olmadığında?
Adsız dedi ki…
çocuklarımızın yapması gerekenleri biz yaparak aslında farkında olmadan ne büyük bir kötülük yapıyoruz çocuklarımıza. marifetlenemiyor, problem çözemiyor, kendini daha kötü hissediyor. tüm yapmamız gereken sadece öğretmek, yetiştirmek ve bunu yaparken de tadını çıkarmak.
Adsız dedi ki…
Çok doğru. Güzel. Önemli bir konuyu anlatmış. Emeğinize yüreğinize sağlık
Belgin dedi ki…
Büyütmek mi yetiştirmek mi?
İmran dedi ki…
Sorunlarımızın çözümleri aslında çok basitken biz kendi elimizle kendi sorunlarımızı büyütüyormuşuz. Bunu yaparken farkında olmadan kendimizle gurur duyduğumuz bile olmuş.
Adsız dedi ki…
Ne kadar önemli bir konu. Kendi çocukluğumuzda yapılan ve beceri kazanmamızı sağlayan şeyleri sanki kötü bir şeymiş gibi çocuklarımıza yaptırmamaya çalışıyoruz.
Adsız dedi ki…
Çocuğuma kıyamıyorum deyip beceriksiz olmalarına sebep olurken canlarına okuyoruz aslında
Adsız dedi ki…
Kendimiz etrafımızda beceriksiz insan istemezken, beceriksiz birini yanımızda çalıştırmazken çocuklarımızı kimsenin istemeyeceği insanlar haline getiriyoruz.
Merve A dedi ki…
Rahat etsin diye çocukların ellerinden aldığımız sorumlulukları, sonrasında çip takarak kazandırmaya çalışıyoruz... işin içinden çıkamıyoruz... deneyimsel öğreti eğitimlerinde çocuk yetiştirme ve sorumluluk verme stratejileri ile pek çok problemim çözüme kavuştu. Teşekkürler
Adsız dedi ki…
İnsan kendi sorumluluğunu almadan gelisemez. Gelişemiyorsa etrafını yetiştiremez ve ihtiyac göremez. Ve bu çok küçük yaşlardan başlar. Emeğinize sağlık🌺
Ayse N. dedi ki…
Çok güzel bir yazı, özellikle öğretmenlerimize çocuk nasıl yetişir açık ve net anlatılmış, kaleminize sağlık...
Nağme dedi ki…
Bahane bulmak isteyene söyleyecek cümle çok. Gerçeği arayana ise söyleyebileceğn tek şey gerçek...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yeter Ki Pes Etme

Yeter Ki Pes Etme Masmavi gözlerinin kenarları ağlamaktan kırmızıya döndü. Küçük kız güle oynaya indiği merdivenleri dizleri yara içinde yukarı çıktı. Annesi o halini görünce şok oldu. “Noldu Yaren sana?” diyebildi sadece.  “Bisikletten düştüm annecim. Canım çok acıyor.” der demez kapının önünde yığılıverdi.  Annesi telaşla ambulansı aradı. Ambulans geldiğinde Yaren çoktan kendine gelmişti. Sağlık memuru ona sorular sorup muayene etti. Ambulansın sedyesine yattığında ürkek bir kedi gibi etrafı izliyordu. Daha önce hiç bulunmadığı bir yerde tedirgindi. Sağlık memuru ona gülümseyerek konuşuyor ve yapacağı her adımda bilgi veriyordu. Böylece biraz olsun rahatladı.  Yol boyu ilerlerken iki damla yaş o masmavi gözlerden süzülüverdi. Ağlarken kendi kendine söylendi. Yaren: “Of yaa, bir daha binmicem!” Sağlık memuru: “Neye binmiceksin?” Yaren: “Bisiklete bir daha binmicem.” Sağlık memuru: “Neden binmeyesin ki, herkes bisikletten düşebilir. Biliyor musun şu yaşımda düştüm ben...

Hazır ol 2025! Sana yeni siparişler geliyor!

Hazır ol 2025! Sana yeni siparişler geliyor! Bir yılı daha uğurlamanın arifesindeyiz... Bazen insan beş dakikaya sabredemezken 365 gün 6 saatin yeniden geride kalması inanılmaz, değil mi? Daha dün elimizde makasla tutkal vardı ve sevdiklerimize yeni yıl kartı tasarlıyorduk. Makyaj pamuğundan kar yapıp yapıştırıyorduk. Karttan çok yüzümüze gözümüze bulaşan simler yıkamakla çıkmaz ve günlerce pırıl pırıl gezerdik. Bazı kartları postaneden yakınlarımıza gönderirdik. Bunun için kuyruk bekler, heyecan duyardık. Kartı teslim alan tanıdıklar, o acemi tasarımlarımıza hayran kalmış gibi yapardı. Sıra arkadaşımız, kartımızla dalga geçmiş bile olabilirdi ama biz övgülere inanmak isterdik. ‘HOŞ GELDİN Bin dokuz yüz… iki bin bilmem kaç...’’ Bunun gibi her yıl birçok senenin rakamları o kartları süslerdi. Yetişkin olunca kart tasarımları son bulur ama bu dönemlerde yaşanan bazı hisler hala ortaktır. Çoğu insan muhabirlerin uzattığı mikrofonlara benzer beyanlarda bulunur. Geçen yıla biraz sitem, gel...

Sporla Yeniden

Sporla Yeniden Ayşe bir süredir yataktan hiç bu kadar dinç kalkmamıştı. Bir hafta önce başladığı spor ne de iyi gelmişti. Gözlerini açınca içine, derin bir nefes çekip, bir kez daha şükür etti. Oysa spora başladığı ilk günler ne çok kas ağrısı çekmişti. İlk günler, çok sancılı geçmişti. Bacakları, kolları uzun süredir spor yapmadığı için, yaptığı ilk sporla hamlamıştı. Bu yüzden yürümekte bile zorlanıyordu. Ama önemli değildi, biliyordu ki sonu güzel olacaktı.  "İyi olan şeylerin başında bir miktar acı ve zorlanma olurdu." Sabredince sonunun güzel olacağının bilincindeydi. Hem istediği fiziksel görünüme kavuşacak hem de burada başlattığı hareket ile hayatına bereket katacaktı. Bu yüzden hem sabırlı ydı hem ümitli . Kimi zaman sabahın erken saatlerinde kalkıp esneme ve hareketler ile gününü bereketlendirdi. Kimi zaman gün içinde yaptığı yürüyüşler ve yüzmeyi de buna ekledi. Erken kalkıp, sporunu yapıyor, ılık bir duştan sonra daha önce hiç olmadığı kadar dinç hissediyordu kend...