Gözlerini açar açmaz heyecanla bugün yapacaklarını düşündü. Okulun her ara tatili öncesi, izin süreçleri gündem olurdu. On beş gün boyunca çocuklarla vakit geçirip, iş yerinde izinli olması gerekecekti.
En sevdiği şeydi çocuklarıyla vakit geçirmek. Bugün yarım kalan işlerini ve izin işlemlerini de tamamlarsa rahat edecekti Aylin. Bir telaşla çıktı evden…
Aslında çok keyifli olması gerekiyordu ama kafasına başka detaylar takılıyordu. İş yerindeki oda arkadaşları uzun süredir vardiyalı çalışıyorlardı. Bu, aralarında yaptıkları gizli bir anlaşmanın sonucuydu. İşe bir gün biri geliyor, öbür gün diğeri geliyor ve böylece yarı zamanlı çalışıp bolca izin yapıyorlardı. Ancak biri bu durumu müdürlüğe iletmiş olacaktı ki bu düzeni sonlandırmışlardı. Düzenin bozulması ile birlikte herkes diğerlerinden şüpheleniyordu.
-Kim söyledi sizce? Biri müdüre bildirmese nasıl haberi olacaktı bu durumdan?
Fısıldaşmaların ardından, herkesin aklındaki isim belliydi. Onlara karışmayan ama bu döngüye de katılmayan Aylin olmalıydı. “Kesin o yaptı, o söyledi yönetime!”
Bir süredir Aylin’e soğuk davranıyorlar ve onunla aynı odayı paylaşmak istemiyorlardı. Bunu açıkça söylemeseler de davranışlarıyla belli ediyorlardı.
Doğru zamanda, doğru tepkiyi vermezsek; yanlış zamanda, yanlış tepki kaçınılmaz olur.
“Şimdi ben izne gittiğimde umarım bir atak yapmazlar.” diye geçirdi içinden. İzin onay kâğıdı ile odaya döndü. Masasını topladı ve “İyi akşamlar herkese…” diyerek odadan çıktı. Çıkarken odadaki herkes sessizdi. Kısık sesli anlaşılmaz cevaplar gerginliği anlatıyordu.
Kapıda mesai arkadaşı Emrah’ı gördü. “Ben yokken odamı değiştirmeye kalkarlarsa haber verir misin?” diye ricada bulunup çıktı…
Çocuklarla ev hayatı çok keyifli ve hızlı geçiyordu. O gün telefona bile bakmadığını anımsadı. “Arayan olmuş mudur?” derken Emrah’ın aradığını gördü.
“Selamlar Aylin Hanım, masanızı ve dolabınızı başka bir odaya taşıyorlar. Bilgi vermemi istemiştiniz…”
Bunu duyunca bir hışımla telefona sarıldı. O kadar sinirlenmişti ki! Müdürünü aramıştı hemen. Telefon açılınca hiç durmadan konuşmaya başladı. Sesi yüksek ve çok sinirliydi. Oda arkadaşları tarafından kendisine aylardır yapılan haksızlığa sessiz kalmakla suçlamıştı müdürünü.
Müdür anlattıklarından, olup bitenden habersizdi. Farklı birimlerdeki iş ve işleyişin öğrenilmesi için alınan bir karar sonucu yer değişikliği yapılmıştı. Aylin’le ya da oda arkadaşlarıyla bir ilgisi yoktu.
İnsan sert olduğunda net olduğunu zanneder. Acaba öyle midir?
Evet, bir tepki ortaya koymuştu ama yanlış zamanda yanlış insana karşı! Hem de hiç doğru olmayan bir stilde…
Aylin çok utanmıştı. Birilerine haksızlık etmiş olmak canını sıktı. Ama yeterince sert olmazsa anlaşılmayacağını ve sözünün dinlenmeyeceğine inanıyordu. Daha önce de benzer şeyler yaşamış ve zor durumlarda kaldığı olmuştu. Çocuklarına ve eşine karşı sert ifadeleri oluyordu ama onlar bir şekilde idare ediyorlardı. Bu sefer kendisi de yaptığı yanlışı idrak etmişti. Sert olmak bir problemi çözmüyordu. Aksine çevresindekilerin uzaklaşmasına sebep oluyordu. Sertlik ve katılık insanın en çok kendisine zarar veriyordu.
Peki, ne yapılmalıydı? İnsan kendisini nasıl ifade etmeliydi ki sözü dinlenen, etkisi yüksek biri olsun?
Çözüm sertlikte değil netliktedir. İnsan net olduğunda, sert olmasına gerek kalmaz. Bir çocuk annesinin net olduğunu anladığında açık kapı bulamaz ve denileni yapar. Üstelik annenin yumuşacık ifadesine rağmen...
İnsan net olmadığında ise karşısındaki yeni yollar, çözümler arar.
Kişi netse seçenek yoktur, dolayısıyla seçenek sunmanın anlamı da yoktur.
Netlik insanın birçok probleminin anahtarıdır fakat net olabilmek her zaman kolay değildir.
İnsan yanlışın ucu henüz kendisine değmeden o netliği ortaya koymalıdır.
Bunun için kişinin savunduğu şeyden emin olması ve sözünün arkasında durması gerekir.
Doğru her zaman doğru, yanlış her zaman yanlıştır. Kişisel çıkarların devreye girmesi netliği bozar; kişiyi haklıyken haksız duruma düşürebilir. Tıpkı Aylin’in yaptığı gibi.
İnsanlara doğruyu anlatıp onları uyarırken sert olmak işe yarar mı?
Biz birilerini sert bir şekilde uyardığımızda, insanlara gücümüzü, kudretimizi gösterebildiğimizi zannederiz. Oysa gerçekten güçlü olanın sert olmaya ihtiyacı yoktur.
İşin sırrı; netliğini koruyarak, yumuşak ve merhametli bir iletişim kurabilmeyi başarabilmektir.
***
İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur.
***
Yorumlar
Ben de susar susar sonra patlarım ve haksız konuma düşerim genelde.
Çok güzeldi yazmak emek istemiş❤️❤️
Yorum Gönder