Ayşe, küçük bir kasabada yaşayan genç ve heyecanlı bir kadındı. Henüz hayatta pek çok deneyim yaşamamış, evlilikle geçen yıllarının ardından kocasından ayrılmıştı. Bu ayrılığın ardından yalnızlık ve hayal kırıklığı içinde, bir an önce yeni bir başlangıç yapmak için istekliydi.
Kasabanın kafesinde arkadaşları onun heyecanını ve yeniden evlenme isteğini fark etmişti. Ayşe bu konuda büyük konuşmalar yapıyor, başkalarını eleştiriyor ve evliliği romantik bir masal gibi görüyordu.
Her fırsatta kocasından ayrılmasının haklılığını savunuyor, evliliği küçümseyen ifadeler kullanıyordu. Bu tavrı zaman içinde çevresindeki insanları rahatsız etmeye başladı. Arkadaşları, Ayşe'nin sürekli olarak eski kocasını eleştirmesinden ve evliliği küçümsemesinden sıkılmıştı.
Bir gün kasabalının ablası, Ayşe ile samimi bir konuşma yapmaya karar verdi. Ona, büyük konuşmaların ve başkalarını yargılamanın gerçek bir çözüm olmadığını, aksine insanların kalplerini kapatmasının birçok şeye engel olabileceğini anlattı. Ayşe'nin hayatının bir bütün olarak ele alınması gerektiğini ve sadece evlilik üzerinden kendini tanımlamanın eksik olduğunu anlattı.
Yaşadıklarından ne öğrendin?
Ayşe, uzunca bir süre bu konuşmayı düşündü. Zamanla kendi hayatına ve kararlarına odaklanmanın daha sağlıklı bir yol olduğunu anladı. Başkalarını eleştirmek yerine, kendi sürecine odaklanarak hayatının daha anlamlı olabileceğini gördü.
Artık arkadaş sohbetlerinde daha dengeli bir tavır sergilemeye başladı. Evlilik ve ayrılık konularında büyük konuşmalardan kaçındı. Kendi içsel huzurunu aramaya yönelik bir çaba içine girdi. Bu değişim, Ayşe'nin çevresindeki insanlarla ilişkilerini de olumlu yönde etkiledi.
Ayşe'nin yaşadığı dönüşüm, ona yeni bir bakış açısı kazandırdı. Hayatında deneyim kazanmanın, başkalarını anlamanın ve olumlu değişimlere açık olmanın önemini fark etti. Ayşe, büyük konuşmaların ve eleştirilerin yerine kendi yolculuğuna odaklanarak gerçek mutluluğu doğru yol almaya devam etti.
Hepimiz bu hayatın içinde iyi ya da kötü, olumlu ya da olumsuz birtakım şeyler yaşarız. Bir şeyler yaşadığımızda onlar hakkında kendimizi deneyimli zannederiz ve yaşadıklarımızdan ötürü kendimizi o konuda bilgi sahibi olarak görürüz. Bu da bizim başka bakış açılarına, başka bilgilere kendimizi kapatmamıza sebep olur. Farkında olmadan olduğumuz yerde dönüp dururuz.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; önemli olan kişinin yaşadıklarının çokluğu değil, öğrenebildiklerinin çokluğudur. İnsan bu hayatta çok şey yaşamış olabilir. Yaşantısını anlamlı kılan yaşadıklarından çıkardığı derslerdir. Her olay mutlaka bir sonuca doğru ilerler. Bu sonuç ya olumludur, kişiyi başarılı ve mutlu kılar ya da olumsuzdur, kişiyi başarısız ve mutsuz kılar. Her iki durumda da bireyin yaşadığı durum içinde yaptığı doğrular ve yanlışlar vardır. İnsan bunları ayıklamaya başladığında yarınına neyi taşıyacağına ya da neleri geride bırakacağına karar verir. Böylece her seferinde kendisinin daha iyi versiyonuna doğru yol alır.
***
İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur.
***
Yorumlar
İnsanın bu hayatta ilerlemesine sebep olan şey bildikleri değil öğrendikleri.
Yorum Gönder