Ana içeriğe atla

Ablan Mı Var Derdin Var

Ablan Mı Var Derdin Var

Lise biteli yıllar olmuştu. Fakat Melike ve Neşe’nin arkadaşlıkları hala devam ediyordu. Çok sık görüşemeseler de görüştüklerinde samimiyetleri arkadaşlıklarını diri tutmuştu. O gün görüşmeyi Melike planlamıştı. İki gece önceden Neşe’ye "Bak Salı gününü kimseye ayırma bir kahve içeriz, iki lafın belini kırarız" demişti. O gün geldiğinde Neşe arkadaşına özlemle sarıldı ama Melike’nin canı bir şeye sıkkın gibiydi. Neşe’nin neyin var demesine kalmadan Melike’nin ağzından kelimeler dökülmeye başladı. "Ablan mı var derdin var Neşe sorma. Ablamı tanıyorsun, çocukluğumuzdan beri ben abla o kardeş gibiydi biliyorsun. Ama artık çok zorlanıyorum." Ablası prematüre doğmuş bir çocuktu. O nedenle çok narin, en ufak şeyde çabuk hastalanan bir çocukluğu vardı. Ama anne ve babası sanki hayatı boyunca prematüre kalmış gibi tepki veriyorlardı. O ne isterse yapıyorlar, üzülmesin diye şımarıklıklarını bile alttan alıyorlardı. Bu nedenle de bir yaş küçük olan Melike ablalık görevini devralmıştı. Getir Melike, götür Melike, ablana göz kulak ol Melike… 

Denge

Her Zorlukla Beraber Marifetlenir İnsan…

Melike zorlanıyordu ama bu yaşadıkları onun güçlü biri olmasına sebep olmuştu. Yaşadıkları onu marifetlendirmişti. Bu nedenle üniversite yıllarında evden uzaktayken işi çok kolaylaşmıştı.

Annesinin vefatından sonra mecburen eve dönmüştü. Babasının yaşı artık ilerlemişti. Annesini kaybettikten sonra hastalığı da ilerleyince ona kıyamamıştı. Haliyle evdeki işlerin sorumlulukları da Melike’deydi.

Hiçbir şey çocukluktaki gibi kalmamıştı, zaman geçip büyüyünce sıkıntılar da artmaya başlamıştı. Ablası ile sürekli tartışıyorlardı. Ablası, hiçbir şeye elini sürmeden tüm işler hallolsun istiyordu. Bu nedenle evdeki tüm işleri de Melike yapıyordu.

  • Bana yardım etmiyor. 
  • Ne olur işin ucundan biraz tutsa?
  • Hayır, hiç kimsenin yaptığını da beğenmiyor. 
  • Hep şikayet hep şikayet
  • Bir sıkıntı ile karşılaşınca ne yapacağını şaşırıyor, hiçbir probleme karşı çözümü yok.

Ama hiçbir şeyden de tatmin olmuyor. İstediğini elde edemeyince sinirleniyor ani tepkiler veriyor diye sözlerine devam etti Melike.

Denge

Başkalarının Yapması Gerekeni Biz Yaparak, Çıkabilir Miyiz Oradan?

Kendini durduramıyordu… "İnanmayacaksın ama sabah yatağını bile ben topluyorum. Neymiş kendisi iş arıyormuş. İş araması da bilgisayarın başına geçip internette gezinme. Kahvaltısını bile yanına istiyor, masaya gelemiyormuş. Aslında iş aramaktan çok iş yeri açmayı düşünüyor. İş yeri açmak istemesinde sorun yok; ne üzerine açacak onu bile bilmiyor. Bir gün butik açacağım diyor, bir gün güzellik salonu. Artık çok yoruldum. O gün boyu bilgisayarın başında yoruluyor, bende sevdiği yemeği yapayım diyorum; ona bile bir kulp bulup şikâyet ediyor. Onu ne kadar düşündüğümü sevdiğimi görmüyor, son zamanlarda iyice bana karşı nankörleşti. Huyuna gidiyorum, konuşuyorum ama anlatamıyorum."

Melike bunları Neşe’ye anlatırken bile çok yorulmuştu. Neşe arkadaşını ilgiyle dinledi. Aslında bunların çok basit bir açıklaması vardı ancak Melike bunu bilmiyordu. Neşe gittiği seminerde tam da bu durumu açıklayan bazı bilgiler duymuştu. Hatırlamaya çalıştı duyduğu bilgiyi. Ne demişti anlatıcı;

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; "İnsan birisi için bir şeyler yapar ve onun yapmasına izin vermezse,  eninde sonunda o nankörleşir."

Neşe arkadaşının elini tuttu, dokunsa ağlayacak gözlerine baktı. Onu çok iyi anlıyordu. Sorumluluğumuz olmadan üzerimize aldığımız yükler tüm dengeleri bozuyordu. Arada ince bir çizgi vardı. Onu geçince yardım etmek adına yaptıklarımız karşı tarafın nankörleşmesine sebep oluyordu. Şikayetler, laf anlamamalar, seslerin yükselmesi hep bundandı… 

Bunu düzeltmenin aslında bir yolu vardı bu yükleri yavaş yavaş bırakmak. Bunun için ablasının sorun yaşamasına ve çözerken yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Melike’nin bunlar olurken sabırlı olması, ablasının tepkilerine karşı da dirençli olması gerekiyordu. Başta zorlansa da sonunda kazanan hem ablası hem kendisi olacaktı. 

Bunları duymak bile Melike’nin içini rahatlatmıştı. En azından hiç çözülemeyeceğini düşündüğü bir sorunun çözümü olduğunu anlamıştı. Problem artık onun gözünde çözülebilir bir seviyeye inmişti. Neşe’ye sarılıp oradan ayrılırken aslında artık eskisi gibi olmayacak bir hayata adım atıyordu.

Anlamıştı...

Bu hayatta herkesin küçükte olsa yapması gereken bir şeyler vardır...

Ve herkes belli bir ölçüde ilişki için çaba sarf etmelidir…

Peki ilişkideki ölçüler nelerdir?

Deneyimsel Tasarım Öğretisi İlişkilerde Ustalık Seminer Programında…

***

İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir""İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur. 

"Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen biri vardır."

***


Yorumlar

Adsız dedi ki…
Emeğinize sağlık👏👏
Adsız dedi ki…
İyilik yaptım, onun işini kolaylaştırıyorum, ah kıyamam ona derken en sevdiklerimizi marifetsizleştirip nankörleştiyormuşuz meğer 😐
Adsız dedi ki…
Emeğimize , kaleminize sağlık.Çok güzel be dokunaklı..
Adsız dedi ki…
Hem kendi yapmıyor hem de yaptığını beğenmiyor tatmin olmuyor. Ne doğru tespit.
Adsız dedi ki…
Bazen avantaj gördüğümüz şeylerin dezavantaj, dezavantaj gördüğümüz şeylerin ise avantaj olduğunu anlatan çok güzel bir yazı olmuş.
Adsız dedi ki…
Sorumluluğumuz olmadan üzerimize aldığımız yükler tüm dengeleri bozuyordu. Arada ince bir çizgi vardı. Onu geçince yardım etmek adına yaptıklarımız karşı tarafın nankörleşmesine sebep oluyordu.

Çok doğru bir tespit...
Adsız dedi ki…
İnsanın marifeti çabasına bağlı farkındalık oluşturdu teşekkür ederiz
Ebru Karaoğlan dedi ki…
Evet insan probleminin çözülebilir olduğunu anladığı an ferahlıyor.. elinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş.
Adsız dedi ki…
Çok geç öğrendim ama çok doğru artik çevremdeki fazla değer verdiklerim de mutlu elinize sağlık
Emine dedi ki…
zorlandığımız konuların basit bir cevabı olduğunu bilmek çok konforlu, iyi ki
Özlem G dedi ki…
İnsan hayatındaki nankörleri tanıdıkça kendi hatalarını fark ediyor. Çok güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık
Adsız dedi ki…
Pek çoğumuzun yaptığı da bu değil mi? “Kıyamamak” adı altında, karşımızdaki insanın hayatında başrol oluyoruz zamanla. Ve ne hikmetse bu, hep onun iyiliği için oluyor. Zorlanmasın, şimdi ben yapayım o daha sonra yapar dürtüsüyle yapılan bir dizi yanlışlar. İnsanoğlu kendine zalim yetiştirmekte ne kadar hevesli…
Hilmi dedi ki…
Sorumsuz birisi olmasına bizim sebep olmamız ne acı. İnsan kendi nankörünü doğuruyor. Bütün iyi niyetiyle hemde. Doğrularımız yanlışlarımız karışmış birbirine
Mürüvvet dedi ki…
Sorumluluğumuzda olmadığı halde insanların yüklerini de alıp iyilik yaptım zannedip onları nankörleştiriyoruz. Sonra da işin içinden çıkamıyoruz. Problemin çözümü çok basitmiş de biz fark edemiyoruz. Hayat aslında çok zor değil biz zorlaştırıyoruz.
Sevra dedi ki…
Birinin hayatını kolaylaştırmak isterken onun sorumluluklarını alarak aslında marifetsiz ve tatminsiz bırakmak.. bazı şeyleri fark etmek birçok şeyi çözebiliyor. Elinize sağlık
Adsız dedi ki…
İnsan bu durumu sadece ablasıyla yaşamıyor ki… Annesi, oğlu, eşiyle de benzer süreçlere girebiliyor maalesef
Adsız dedi ki…
Sevdiklerimiz için daha çok yaparak onları nankörleştiriyoruz çok doğru bir tespit👏🏻
Prof. dedi ki…
Hııımmm... Aydınlandım !

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hazır ol 2025! Sana yeni siparişler geliyor!

Hazır ol 2025! Sana yeni siparişler geliyor! Bir yılı daha uğurlamanın arifesindeyiz... Bazen insan beş dakikaya sabredemezken 365 gün 6 saatin yeniden geride kalması inanılmaz, değil mi? Daha dün elimizde makasla tutkal vardı ve sevdiklerimize yeni yıl kartı tasarlıyorduk. Makyaj pamuğundan kar yapıp yapıştırıyorduk. Karttan çok yüzümüze gözümüze bulaşan simler yıkamakla çıkmaz ve günlerce pırıl pırıl gezerdik. Bazı kartları postaneden yakınlarımıza gönderirdik. Bunun için kuyruk bekler, heyecan duyardık. Kartı teslim alan tanıdıklar, o acemi tasarımlarımıza hayran kalmış gibi yapardı. Sıra arkadaşımız, kartımızla dalga geçmiş bile olabilirdi ama biz övgülere inanmak isterdik. ‘HOŞ GELDİN Bin dokuz yüz… iki bin bilmem kaç...’’ Bunun gibi her yıl birçok senenin rakamları o kartları süslerdi. Yetişkin olunca kart tasarımları son bulur ama bu dönemlerde yaşanan bazı hisler hala ortaktır. Çoğu insan muhabirlerin uzattığı mikrofonlara benzer beyanlarda bulunur. Geçen yıla biraz sitem, gel...

Haftada İki Saat Spor İşe Yarar Mı?

Haftada İki Saat Spor İşe Yarar Mı? “ Egzersiz hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye bir soru sorsak, sizce cevaplar nasıl olurdu? Çoğunluk, egzersizin faydalarından bahseder, yapılması gerektiğini savunur. Yani “Neden yapmalıyız?” diye sorduğumuzda, çoğu kişi bunun iyi bir şey olduğunda hemfikirdir. Ama işin aslına bakarsak, bu söylemler çoğunlukla teoride kalır. Egzersizle gerçekten ilgilenenlerin sayısı oldukça azdır. Bu kadar iyi bir şeyse yaşam rutinimizde egzersize pay ayırmıyor olmamız garip değil mi? Alışveriş, yemek, eğlence gibi, sonunda keyif alacağımız bir şey söz konusu olduğunda, zaman ayırmakta zorlanmayız. Yol gitmek, efor sarf etmek gözümüze batmaz. Ama konu sağlığımız için harekete geçmek olunca, aynı hevesi gösteriyor muyuz? "Zamanım yok... Çok yoğunum... Yorgun hissediyorum... Bütçem yok... Yürüyecek yer yok... Düzgün salon yok... Hem zaten haftada iki saat egzersiz ne işe yarar ki?" Yapmak istemediğimiz bir şey için bahane üretmek hiç zor değil.  Uyku saatler...

Sporla Yeniden

Sporla Yeniden Ayşe bir süredir yataktan hiç bu kadar dinç kalkmamıştı. Bir hafta önce başladığı spor ne de iyi gelmişti. Gözlerini açınca içine, derin bir nefes çekip, bir kez daha şükür etti. Oysa spora başladığı ilk günler ne çok kas ağrısı çekmişti. İlk günler, çok sancılı geçmişti. Bacakları, kolları uzun süredir spor yapmadığı için, yaptığı ilk sporla hamlamıştı. Bu yüzden yürümekte bile zorlanıyordu. Ama önemli değildi, biliyordu ki sonu güzel olacaktı.  "İyi olan şeylerin başında bir miktar acı ve zorlanma olurdu." Sabredince sonunun güzel olacağının bilincindeydi. Hem istediği fiziksel görünüme kavuşacak hem de burada başlattığı hareket ile hayatına bereket katacaktı. Bu yüzden hem sabırlı ydı hem ümitli . Kimi zaman sabahın erken saatlerinde kalkıp esneme ve hareketler ile gününü bereketlendirdi. Kimi zaman gün içinde yaptığı yürüyüşler ve yüzmeyi de buna ekledi. Erken kalkıp, sporunu yapıyor, ılık bir duştan sonra daha önce hiç olmadığı kadar dinç hissediyordu kend...