Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hüsran Günü

Hüsran Günü Nereden bilirdim ki o günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı… Kahvaltıda o çok sevdiğim kızarmış ekmek kokusu vardı… Canım annem portakal suyunu sıkmış, televizyonda istediğim çizgi filmi açmıştı. Çamaşır makinesinin bitmesine beş dakika kala başlayan hızlanma sesinden, okul kıyafetlerimin yıkandığını anlıyordum. Babacığım her akşam eve gelirken bir poşet meyve veya sevdiğim şekerlemelerden getirirdi. "Acaba bu akşam ne getireceksin?" diye öperek uğurlamıştım babamı. Evin tek kızı, prensesi, babasının bir tanesi, annesinin çiçeği ben, nereden bilebilirdim ki, onların varlığını yaşadığım son günün bugün olduğunu. Son sarılışım, son öpücüğüm olduğunu… Savaşı filmlerde, tarih kitaplarında sanırdım. Ve o an korkunç bir sesle, çığlıklara gözümü açtığımda yıkıntılar arasındaydım. Tozlar gözlerimin kirpiklerimin üzerine konmuş, saçlarım beyaza boyanmıştı. Her şey toz içindeydi. " Anne !" diyebildim ama ses yoktu… Sonsuza kadar susmuştu annemin ve babam...

Çeyiz Listesi

Çeyiz Listesi Tarık'la üniversitenin ilk günü tanışmışlardı. O zamandan bu yana da hiç ayrılmamışlardı. Mezuniyet, iş bulma, kariyer derken evliliğe sıra gelmemişti. Tarık, Handan'a evlenme teklif etmeye karar verdi. Uzun düşünceler ve araştırmaların sonunda bir organizasyon şirketi ile anlaşarak teknede evlilik teklif etmeye karar verdi. O akşam sevdikleri arkadaşları da onlara katılacaktı. Güller, kemancılar ve güzel bir yemek eşliğinde boğaza karşı evlenme teklif etti. Handan "Evet, yaşasın biz evleniyoruz" çığlıklarıyla bu teklifi kabul etti. Handan o sevinç içinde "Eyvah! Şimdi nasıl olacak" diye düşünmeden edemiyordu. Çünkü Tarık'a kalırsa hemen evlenelim istiyordu. Handan'a göre yapılacak, alınacak o kadar çok şey vardı ki. Günlerce araştırdı, her evlilik öncesi olduğu gibi kız isteme, söz, nişan, düğün bunların hepsi bir hazırlık gerektiriyordu. Tabi bir de alınacak onca şey... İnternette o kadar çok "çeyiz listesi" vardı ki. Arama...

Her Şeyin Başı Zor mu?

Her Şeyin Başı Zor mu? Sabah uyanınca dolabın aynasına yansıyan güneş Aylin’in dikkatini çekti. "Neredeyim ben?" deyip biraz düşününce yeni bir şehre dolayısıyla yeni bir eve taşındığını hatırladı. Unutulacak bir şey değildi elbette ama taşınma süreci onu o kadar yormuştu ki, zaman ve mekan kavramı bir süreliğine kaybolmuştu. Gözleri yansıyan gün ışığının parlaklığına dalıp gitmişti. Odanın rengi ışıkla ortaya çıkmıştı. "İyi ki bu rengi seçmişiz" diye düşünürken alarm sesi huzurunu kaçırdı. Yeni bir başlangıcın ilk günüydü bugün. Daha fazla oyalanmadan kalkıp çayı ocağa koydu ve elini yüzünü yıkadıktan sonra kahvaltıyı hazırlayıp eşini uyandırdı. Kahvaltı sonrası hazırlanıp birlikte çıktılar. Eşi, servis imkanı olduğu için arabayı Aylin'e vermişti. Arabada, acemi olduğu yollara dikkat kesilmişken bir yandan da "Acaba beni ne bekliyor?" diye düşünüyordu. Yollar sonunda bitmiş yeni iş yerine ulaşmıştı. Güvenlik görevlisinin hareketlerinden yanlış bir yer...

Yol Mu Yokuş Mu?

Yol Mu Yokuş Mu? Nermin gözü camda Efe’yi bekliyordu. "Yine arkadaşlarıyla takıldı herhalde, her gece bir yerlerde. Ne kadar da gezmeyi eğlenmeyi seviyor bu adam" diye söylendi. Yağmurlu bir günün gecesiydi. Yağmur sokağa değil de Nermin’in içerisine yağıyordu sanki. Efe’yle evleneli henüz bir yıl bile olmamıştı. Efe’ye markette kendisine "yardımcı olabilir miyim?" demesiyle gönlü kaymıştı. Ne hoş, ne kadar anlayışlı, ne kadar yardımsever bir erkek diye içinden geçirmişti. Nermin, doğduğundan beri aynı mahalledeydi ama daha önce Efe’yi görmediğine emindi. "Görmüş olsaydım mutlaka hatırlardım" diye en yakın arkadaşı Mehtap’a söylemişti. Mehtap, Nermin’in anlattığı kişinin alt katına yeni taşınan kişi olduğunu hemen anladı. Bunu duyan Nermin’in yüzünde gülücükler açmıştı. Henüz taşınalı iki hafta olmuştu ama Efe hakkında Mehtap’ın bilgisi çok fazlaydı . Mehtap zaten meraklı biriydi. M ahalleye kim geldi kim gitti her şeyi merak eder öğrenirdi. Efe’nin de İs...

Olduğun Yerde Olmak

Olduğun Yerde Olmak Güneşin ilk aydınlığı, apartmanın en üst katından görünmeye başlamıştı. Yükseldikçe alt katlara doğru sanki ışıklarıyla göz kırpıyordu. 3.üncü katın bu kadar ışıl ışıl olmasına rağmen en üst katta yaşayan Nursel, alarmı ertelemekte ve yataktan kalkmamakta ısrar ediyordu.  Nihayet son alarmda uyanmayı başarmıştı. “ Yine mi yaaa “ diyerek kalktı ilk yaptığı şey akşamdan kapattığı telefonun internetini açmak oldu. Bildirimler arka arkaya düşmeye başladı. Nursel aceleyle buzdolabından kahvaltılıkları çıkarırken bir yandan da çocuklara sesleniyordu: ‘’Hadi artık geç kalacağız. Bir yandan da göz ucuyla sosyal medya haberlerine bakıyordu; Bak bak şu fenomene paraları saçıyordu, meğer nerelerden kazanıyormuş paraları, aman banane! Banu’lar tatile nereye gitmiş öyle, yaramaz çocuklarla nasıl geziyor anlamıyorum yapan yapıyor! Zeynep’in kocası evlilik yıl dönümünde ne almış öyle, aman gösteriş yapsın habire..." Nursel’e göre çocukları çok mızmızdı. “Yine yememişsiniz ney...

İnsan Neye Değer Verir?

İnsan Neye Değer Verir? Karanlıkta kimseyi uyandırmadan hazırlanmaya çalışırken ayağına batan bir şeyin acısı ile koltuğun üzerine oturdu.  Dün akşam doğum günü kutlamasında, 6 yaşındaki oğlu Can'ın istediği şey alınmadığı için, kırdığı arabanın parçasıydı.  Doğum günü kutlamaları çok büyük bir organizasyonla yapılmıştı: süslü pastalar, tabaklar, kıyafetler ve palyaçolar.  Ailenin ilk erkek torunu olduğu için çok seviliyor, her dediği yapılıyordu. Birçok hediye gelmişti: arabalar, legolar ve en büyük, en pahalı olanlar…  Ama daha ilk günden birini kırmayı başarmıştı bile. Gerçi Can'ın genel davranış şekli böyleydi. Geçenlerde babaannesinin aldığı yeni arabayı da kırmıştı. Annesi "Neden kırdın evladım?" diye sorduğunda " Olsun, bana yine alırsınız " demişti, oldukça rahat bir şekilde. Neden daha fazlası olmasın ki? Odasında birçok oyuncağı vardı, ama birçoğu kırık döküktü.” İnsanın çok sevdiği evladına her şeyin en iyisini almak, onun istediği şeyleri yapmak,...

Yeter Artık

Yeter Artık Güneş, turuncu ve pembenin en güzel tonlarıyla yavaş yavaş batıyordu. Aytaç ailesi, akşam yemeğine davetlilerdi. Yola çıkacakları saat geçmesine rağmen küçük oğulları Emrah’ı ikna edemiyorlardı. Elindeki tableti bırakmamak için yine çığlık çığlığa ağlamıştı. Aile çaresizce artık bir uzvu haline gelen tableti elindeyken üzerini giydirmeye çalıştı, bir yandan da sakinleşmesi için uğraştılar. Sonunda üzerini giydirmeyi başardılar ama epeyce geç kalmışlardı. Yaklaşık bir saatlik çaba sonunda arabaya binebilmişlerdi. Emrah arka koltuğa yerleşir yerleşmez tabletine yeniden gömülmüştü. Annesi, dikiz aynasından Emrah’a bakınca gözündeki yaşın kuramadığını fark etti.  O an bebekliği geldi aklına. Ateşlenmesi, gazı nedeniyle ağlamaları ama bu ağlaması onlar gibi değildi. Annenin içine bir acı oturdu, tam geçmişe dalmıştı ki eşinin ‘’geldiiiik!’’ demesiyle irkildi. Geç de olsa gidecekleri yere ulaşmışlardı. Her zamanki gibi Emrah tabletine öyle dalmıştı ki babasının; ‘’Hadi geldik...