Ana içeriğe atla

Bir Yudum Farkındalık

Bir Yudum Farkındalık

Akşam saatlerinde marketlerdeki kasa kuyrukları uzar. Tüm gün verilen mücadeleden sonra eve dönüş, motoru soğutma zamanı gibidir. Avını yuvasına taşımak isteyen bir atmaca gibi seri hareket etmek isteyenlere o bekleyiş bitmek bilmez.

Burak da yoğurdu, makarnası, soda şişeleri ve çekirdeğiyle sıradaydı. Akşama menüsü belliydi: Yalancı mantı. Anneciğinin yemeklerini özlemişti. İş imkânı için kaldığı bu şehir keyifliydi ama sürekli dışarıdan yemek sipariş etmek de bir yere kadardı.

Daldığı düşüncelerden kasiyerin sesiyle uyandı: "Yetersiz bakiye…"

İmdat ister gibi hemen cüzdanına baktı. Buruşuk fişlerin arasında kalan 50 Lira mahcup gözlerle ona bakıyordu. Yüzünün kızardığını hissetti. Ardında bekleyenlerin sabırsız kıpırdanmaları hissediliyordu. 

"Kusura bakmayın." diyerek oradan uzaklaştı. 

Nasıl olabilirdi bu? Daha ayın ortasındaydı. Hemen telefonundan hesap hareketlerine baktı. Yüklü bir harcama görünmüyordu. Eve gidince detaylıca inceleyecekti.

Neyse ki evde kahvaltılığı vardı. Hemen çayını demledi. Annesinin yufkalarından kendine bir pizza yaptı. Keyfi yerine gelmişti.

"Bakalım bizim maaş nerelere gitmiş?" diye mırıldandı. Bir hesap dosyası açtı ve harcamalarını yazmaya başladı: Market, yol, tatlı atıştırmalıklar, pastane ve kafeler, öğle yemekleri, dışarıdan sipariş ettiği akşam yemekleri, kıyafet, sinema bileti… Faturalar da otomatik ödemeyle hesaptan çekilince parası suyunu çekmişti.

Zaten iş hayatına yeni başladığı için maaşı yüksek değildi. Paradan ziyade tecrübe kazanmaya öncelik vererek bir tercih yapmıştı bu işe başlarken. Kendini toparlayana kadar yurt dışındaki ağabeyinin evinde kalıyor, kazandığı parayla idare ediyordu.

Hesaplarına bakınca çok şaşırdı. Sadece kahveye neredeyse 3000 Lira harcamıştı. Bu da ayda 6000 TL kahve masrafı olduğu anlamına geliyordu. Kahve içmek onun için sanki küçük ve masum bir kaçamak gibiydi. Tüm gün ne zorluklara katlanıyordu. Alt tarafı bir kahveydi… Bir kahve bile ona fazla mıydı?

Bu tabloya göre, evet, öyle görünüyordu. Ayda 6000 Lira yılda 72.000 Lira demekti. Oysa mesleki sertifika programları için para bulmakta zorlanıyordu. O ufak görünen masraflar toplanınca kocaman yığınlara dönmüştü. Hayattaki çoğu şey gibi…

Bunları düşünürken karın bölgesindeki fazlalıklar gözüne çarptı. "Yeni kıyafet masrafları da aldığım kilolardan dolayı." diye düşündü. Kıyafetler dar geldikçe, "Ödemdir... Bugün fazla çay içmişimdir..." gibi bahaneler üretmişti. Böyle ufak adımlarla hayatında ilk kez bu kiloya ulaşmıştı.

Bir salondaki büfede gördüğü kendi yansımasına, bir bilgisayar ekranındaki sıfıra inen bakiyeye bakarken düşünmeye başladı. Hayatında ne değişmişti? Yeni bir şehir, iş, yeni çevre…Derken yaşam tarzı da değişmişti. Nasıl bu hale gelmişti?

İnsanın yaptıkça yapası, yattıkça yatası gelir, ürettikçe üretesi, tükettikçe de tüketesi gelir. İnsan ne yapıyorsa, onun daha fazlasını yapması kolaylaşıyordu. Oturdukça oturası, bir kahve içtikçe bir tane daha içesi, yanına da tatlı yiyesi geliyordu.

Oysa işe başlamadan önce spor yapmayı özellikle yürümeyi, basket oynamayı ne çok severdi. O günlerin üzerinden sadece bir sene geçmişti ve şimdi hep dinlenesi geliyordu. Dinlendikçe dinç hissedeceğine tam tersi üzerine ağırlık çöküyordu. Sonra bir film açası, yanına da mısır patlatası geliyordu. Dinlenmek ve yedikleri onu harekete geçirmiyordu. 

Ama bir arkadaşı aradığında, o her şeye üşenen Burak, bir anda enerji dolup buluşmaya gidiyordu. Ne garipti! Bazı şeyleri kolaylaştırmaya çalıştıkça zorlaşıyordu. Bunun yerine zorluğu göze alıp harekete geçtiğindeyse zorluk ortadan kalkıyor, o süreç kolaylaşıyordu. 

Aklına babasının bir sözü geldi. ‘’Oğlum bu ne hal! Bak böyle frensiz gidersen sonra sağlığın bozulur.’’ dedikçe annesi, ‘’Nesi varmış benim aslan oğlumun! Çocuğun üzerine gitme’, toparlar.” diyordu. 

"Babam haklı. Bu kısır döngüyü tersine çevirmeliyim." diye düşündü. Sertifika programlarından birini seçip para biriktirmeye karar verdi. Tam o sırada telefonu çaldı: 

"Alo... İyilik Engin, senden? Yok, bizim mekânı boş ver bugün... Sahile inip yürüyüş yapalım mı? Bahar da geliyor. Az kaldı, baskette kapışırız yavaş yavaş. İddialıyım söyleyeyim, demedi deme... Ama önce küçük küçük yürüyüşle başlayalım ki bir anda yüklenip sakatlık çıkarmayalım başımıza... Tamam, haydi bir saate oradayım ben... Bu arada, şu senin termosu nereden aldım demiştin? Bana da bir tane alalım diyorum. Kendi kahvemi kendim yapmaya karar verdim az önce... Nereden çıktı şimdi diye hiç sorma... Uzun hikâye..."

***

İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir""İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur. 

"Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen biri vardır."

***


Yorumlar

Gönül Kılıç dedi ki…
Nedenlerini bulup yeniden dizayn edebilmek büyük konfor... İlham veren yazınız için Teşekkürler 🌸🌿
Seles dedi ki…
Gerçekle yuzlesince herşey ne kadar kolay, ne kadar akışkan oluyor...elinize sağlık
Ayşe N. dedi ki…
Farkındalıklarimizin artması dileğiyle... Kaleminize sağlık:)
Adsız dedi ki…
İnsan sebep sonuç ilişkisi kurunca,

Çözüm de arkasından..
Adsız dedi ki…
Yeni bir deneyim transferini almaktaki en önemli engel, motivasyonsuzluk. O olduğunda çok hızlı hayata geçirilebilir...
İlknur M dedi ki…
İnsan o küçücük zannetiği harcamalrın ne kadar da büyük olduğunu fark etmiyor gerçekten

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hazır ol 2025! Sana yeni siparişler geliyor!

Hazır ol 2025! Sana yeni siparişler geliyor! Bir yılı daha uğurlamanın arifesindeyiz... Bazen insan beş dakikaya sabredemezken 365 gün 6 saatin yeniden geride kalması inanılmaz, değil mi? Daha dün elimizde makasla tutkal vardı ve sevdiklerimize yeni yıl kartı tasarlıyorduk. Makyaj pamuğundan kar yapıp yapıştırıyorduk. Karttan çok yüzümüze gözümüze bulaşan simler yıkamakla çıkmaz ve günlerce pırıl pırıl gezerdik. Bazı kartları postaneden yakınlarımıza gönderirdik. Bunun için kuyruk bekler, heyecan duyardık. Kartı teslim alan tanıdıklar, o acemi tasarımlarımıza hayran kalmış gibi yapardı. Sıra arkadaşımız, kartımızla dalga geçmiş bile olabilirdi ama biz övgülere inanmak isterdik. ‘HOŞ GELDİN Bin dokuz yüz… iki bin bilmem kaç...’’ Bunun gibi her yıl birçok senenin rakamları o kartları süslerdi. Yetişkin olunca kart tasarımları son bulur ama bu dönemlerde yaşanan bazı hisler hala ortaktır. Çoğu insan muhabirlerin uzattığı mikrofonlara benzer beyanlarda bulunur. Geçen yıla biraz sitem, gel...

Haftada İki Saat Spor İşe Yarar Mı?

Haftada İki Saat Spor İşe Yarar Mı? “ Egzersiz hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye bir soru sorsak, sizce cevaplar nasıl olurdu? Çoğunluk, egzersizin faydalarından bahseder, yapılması gerektiğini savunur. Yani “Neden yapmalıyız?” diye sorduğumuzda, çoğu kişi bunun iyi bir şey olduğunda hemfikirdir. Ama işin aslına bakarsak, bu söylemler çoğunlukla teoride kalır. Egzersizle gerçekten ilgilenenlerin sayısı oldukça azdır. Bu kadar iyi bir şeyse yaşam rutinimizde egzersize pay ayırmıyor olmamız garip değil mi? Alışveriş, yemek, eğlence gibi, sonunda keyif alacağımız bir şey söz konusu olduğunda, zaman ayırmakta zorlanmayız. Yol gitmek, efor sarf etmek gözümüze batmaz. Ama konu sağlığımız için harekete geçmek olunca, aynı hevesi gösteriyor muyuz? "Zamanım yok... Çok yoğunum... Yorgun hissediyorum... Bütçem yok... Yürüyecek yer yok... Düzgün salon yok... Hem zaten haftada iki saat egzersiz ne işe yarar ki?" Yapmak istemediğimiz bir şey için bahane üretmek hiç zor değil.  Uyku saatler...

Sporla Yeniden

Sporla Yeniden Ayşe bir süredir yataktan hiç bu kadar dinç kalkmamıştı. Bir hafta önce başladığı spor ne de iyi gelmişti. Gözlerini açınca içine, derin bir nefes çekip, bir kez daha şükür etti. Oysa spora başladığı ilk günler ne çok kas ağrısı çekmişti. İlk günler, çok sancılı geçmişti. Bacakları, kolları uzun süredir spor yapmadığı için, yaptığı ilk sporla hamlamıştı. Bu yüzden yürümekte bile zorlanıyordu. Ama önemli değildi, biliyordu ki sonu güzel olacaktı.  "İyi olan şeylerin başında bir miktar acı ve zorlanma olurdu." Sabredince sonunun güzel olacağının bilincindeydi. Hem istediği fiziksel görünüme kavuşacak hem de burada başlattığı hareket ile hayatına bereket katacaktı. Bu yüzden hem sabırlı ydı hem ümitli . Kimi zaman sabahın erken saatlerinde kalkıp esneme ve hareketler ile gününü bereketlendirdi. Kimi zaman gün içinde yaptığı yürüyüşler ve yüzmeyi de buna ekledi. Erken kalkıp, sporunu yapıyor, ılık bir duştan sonra daha önce hiç olmadığı kadar dinç hissediyordu kend...