Ana içeriğe atla

Haftada İki Saat Spor İşe Yarar Mı?

Haftada İki Saat Spor İşe Yarar Mı?

spor

Egzersiz hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye bir soru sorsak, sizce cevaplar nasıl olurdu?

Çoğunluk, egzersizin faydalarından bahseder, yapılması gerektiğini savunur. Yani “Neden yapmalıyız?” diye sorduğumuzda, çoğu kişi bunun iyi bir şey olduğunda hemfikirdir.

Ama işin aslına bakarsak, bu söylemler çoğunlukla teoride kalır. Egzersizle gerçekten ilgilenenlerin sayısı oldukça azdır. Bu kadar iyi bir şeyse yaşam rutinimizde egzersize pay ayırmıyor olmamız garip değil mi?

Alışveriş, yemek, eğlence gibi, sonunda keyif alacağımız bir şey söz konusu olduğunda, zaman ayırmakta zorlanmayız. Yol gitmek, efor sarf etmek gözümüze batmaz. Ama konu sağlığımız için harekete geçmek olunca, aynı hevesi gösteriyor muyuz?

"Zamanım yok... Çok yoğunum... Yorgun hissediyorum... Bütçem yok... Yürüyecek yer yok... Düzgün salon yok... Hem zaten haftada iki saat egzersiz ne işe yarar ki?" Yapmak istemediğimiz bir şey için bahane üretmek hiç zor değil. 

Uyku saatlerimizi çıkarsak bize 110 saat bilinçli geçirdiğimiz vakit kalır. ‘’110 saat nerede; iki saat nerede? Yapsam ne olur ki? Hesap ortada.’’ diye matematiksel verilerle kendini ikna eden pek çok insan vardır. 

İnsan "az"ı küçümseyebiliyor. Oysa tüm değişimler minicik bir parçayla başlamaz mı?

"Bu kadar kenara para atsam nereye varır ki?" 

"Günde 2 sayfa ders çalışsam ne kadar ilerleyebilirim ki?"

"Ayda şu kadar ödeme beni ne kadar etkiler ki?"

"Bir porsiyon daha az yesem neye yarar ki?"

Egzersize de aynı şekilde yaklaşabiliriz. Sadece kalori hesabıyla bakarsak, haftada iki saati yeterli bulmayabiliriz. Oysa hareketin etkisi, rakamlardan çok daha fazlasıdır. Adeta şifası gözümüzün önünde gizli bir sır gibidir.

Egzersizin hormonal sistemler üzerindeki etkisi kartopuna benzer. Çok basit görünen minik girişimler düzenli hale geldiğinde aslında büyük bir sistemi harekete geçirir. Bir nevi motoru ateşleyen buji sistemi gibi... Bir selin küçük yağmur damlalarıyla başlaması gibi...

Hormonal sistemimiz vücudumuzda depoladıklarımızda; yani algıladıklarımızda, tepkilerimizde; yani aktarımlarımızda belirleyici role sahiptir. Bu da gıdaların vücutta nasıl kullanılacağının kişiye özel olduğunu gösterir. Dolayısıyla, kişiler aynı gıdaları tüketseler bile kilo alıp vermeleri ve vücut şekilleri aynı olmaz. 

Ayrıca egzersiz yapmak vücudu arındıran lenf sisteminin de çalışmasını sağlar. Bu da bedenin temizlenmesini sağlar.  Bunun yanında, insanı disipline eder. Haftada iki saati rutin hale getirdiğimizde aslında yen bir “ben” için bir tohum atmış oluruz. İçimizden gelmediği halde kendimizi zorladığımız bir iyilik devinimi başlar ve bu sadece bir başlangıç olur.

Tüm bu etkilerle birlikte kişinin iştahı ve yeme alışkanlıkları da değişmeye başlar. Egzersiz yapan kişi, hızla enerjiye dönüşen gıdalar yerine; bedeni içeriden besleyip yapılandıracak ve temizleyecek gıdalara yönelir. Emeğine kıyamayanların, ‘’O kadar ter attım. Şimdi şu abur cuburları yemeye değer mi?’’ muhasebesi de cabasıdır. Kişiler eski hallerine göre irade kontrolünde daha sağlam durabilmeye başlarlar.

Kas kütlesi artmaya başlayanlar gerek fizik gerekse iç dünyalarında güçlendiğini hissederler. Dününe göre iyileşme yaşayan kişiler için, daha da iyiye gitmek ve emek vermek, kolay ve keyifli hale gelmiştir.

Egzersizin makalelere sığmayacak daha birçok olumlu etkisi mevcuttur. Burada bahsedilenler ise, çoğu zaman fark edilmeyen, gizli kalmış ama büyük değişimlere yol açan küçük ve etkili faydalarıdır.

O halde şimdi en başa dönelim: Egzersiz hakkında ne düşünüyoruz? Haftada iki saat egzersiz işe yarayabilir mi?

Nice "çok"lar, istikrarlı "az"larla başlamış değil midir? Bir bitki bir tohumdan, bir bebek bir hücreden başlamış değil midir? Bir, sıfırdan büyükse; mesele bir anda beyaza bürümeyi beklemek yerine, karaya bir damla ak düşürerek başlamak değil midir?

Bir damlayı önemseyenlere selam olsun…

***

İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir""İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur. 

"Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen biri vardır."

***


Yorumlar

Belgin dedi ki…
Az olana hürmet
Adsız dedi ki…
Gözünde büyüttüğün herşeyin attığın ilk adımın ardından ne kadar iyi geldiğini yaşayarak öğretiyor hayat, ilk deneyimden sonra adım atmaktan korkmuyorsun başarabilmek körüklüyor seni
Ayşe N. dedi ki…
Önemsemedigimiz azlar çok olur...
Gönül Kılıç dedi ki…
Başlarken zor geliyor olması, devamı da zor anlamına gelmiyor oysa... küçük adımlar büyük değişimlere varır... güzel bir paylaşım teşekkürler...
Emine Öztürk dedi ki…
Az olan çok kıymetlidir. ve o azlar nice çokları oluştururlar. Basite disipline olalım ve bugün az olandan başlayalım.
Sporcu dedi ki…
Spor dersleri veren biri olarak o iki saatle başlayıp devamında forma giren çok üye gördüm. O bir başlangıç gibi oluyor. Yemek yemenin de püf noktalarını çözünce gerisi geliyor.
Mine dedi ki…
Azı küçümseme 🌱
Adsız dedi ki…
Azı küçümsemek hep yolda bırakıyor…Aza hürmet edince çok olana varıyor insan…
Nağme dedi ki…
Ne demişler "Damlaya damlaya göl olur..." Yeter ki devam et, göl yakında olabilir :)
İlknur M dedi ki…
Nice "çok"lar, istikrarlı "az"larla başlar. Yeni mottomuz bu olmalı. Kaleminize sağlık
Şeyda dedi ki…
Azı basite almadan ilerlemek ne önemli ... Elinize sağlık
S.O. dedi ki…
koşabilmek için önce adım atmayı bilmelisin :)
Adsız dedi ki…
Az da olsa disiplin olduktan sonra eninde sonumda faydalı olana ulaşıyorsun.☺️
Elif dedi ki…
Yapmak istemediğimiz şey için bahaneler nede çok…
Sefo dedi ki…
Aleyküm selam:)) Egzersize devam:))
Adsız dedi ki…
Yaramaz mı hemde nasıl işe yarar … :)
Adsız dedi ki…
Aleykümselam:)Yola devamm

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yeter Ki Pes Etme

Yeter Ki Pes Etme Masmavi gözlerinin kenarları ağlamaktan kırmızıya döndü. Küçük kız güle oynaya indiği merdivenleri dizleri yara içinde yukarı çıktı. Annesi o halini görünce şok oldu. “Noldu Yaren sana?” diyebildi sadece.  “Bisikletten düştüm annecim. Canım çok acıyor.” der demez kapının önünde yığılıverdi.  Annesi telaşla ambulansı aradı. Ambulans geldiğinde Yaren çoktan kendine gelmişti. Sağlık memuru ona sorular sorup muayene etti. Ambulansın sedyesine yattığında ürkek bir kedi gibi etrafı izliyordu. Daha önce hiç bulunmadığı bir yerde tedirgindi. Sağlık memuru ona gülümseyerek konuşuyor ve yapacağı her adımda bilgi veriyordu. Böylece biraz olsun rahatladı.  Yol boyu ilerlerken iki damla yaş o masmavi gözlerden süzülüverdi. Ağlarken kendi kendine söylendi. Yaren: “Of yaa, bir daha binmicem!” Sağlık memuru: “Neye binmiceksin?” Yaren: “Bisiklete bir daha binmicem.” Sağlık memuru: “Neden binmeyesin ki, herkes bisikletten düşebilir. Biliyor musun şu yaşımda düştüm ben...

Hazır ol 2025! Sana yeni siparişler geliyor!

Hazır ol 2025! Sana yeni siparişler geliyor! Bir yılı daha uğurlamanın arifesindeyiz... Bazen insan beş dakikaya sabredemezken 365 gün 6 saatin yeniden geride kalması inanılmaz, değil mi? Daha dün elimizde makasla tutkal vardı ve sevdiklerimize yeni yıl kartı tasarlıyorduk. Makyaj pamuğundan kar yapıp yapıştırıyorduk. Karttan çok yüzümüze gözümüze bulaşan simler yıkamakla çıkmaz ve günlerce pırıl pırıl gezerdik. Bazı kartları postaneden yakınlarımıza gönderirdik. Bunun için kuyruk bekler, heyecan duyardık. Kartı teslim alan tanıdıklar, o acemi tasarımlarımıza hayran kalmış gibi yapardı. Sıra arkadaşımız, kartımızla dalga geçmiş bile olabilirdi ama biz övgülere inanmak isterdik. ‘HOŞ GELDİN Bin dokuz yüz… iki bin bilmem kaç...’’ Bunun gibi her yıl birçok senenin rakamları o kartları süslerdi. Yetişkin olunca kart tasarımları son bulur ama bu dönemlerde yaşanan bazı hisler hala ortaktır. Çoğu insan muhabirlerin uzattığı mikrofonlara benzer beyanlarda bulunur. Geçen yıla biraz sitem, gel...

Sporla Yeniden

Sporla Yeniden Ayşe bir süredir yataktan hiç bu kadar dinç kalkmamıştı. Bir hafta önce başladığı spor ne de iyi gelmişti. Gözlerini açınca içine, derin bir nefes çekip, bir kez daha şükür etti. Oysa spora başladığı ilk günler ne çok kas ağrısı çekmişti. İlk günler, çok sancılı geçmişti. Bacakları, kolları uzun süredir spor yapmadığı için, yaptığı ilk sporla hamlamıştı. Bu yüzden yürümekte bile zorlanıyordu. Ama önemli değildi, biliyordu ki sonu güzel olacaktı.  "İyi olan şeylerin başında bir miktar acı ve zorlanma olurdu." Sabredince sonunun güzel olacağının bilincindeydi. Hem istediği fiziksel görünüme kavuşacak hem de burada başlattığı hareket ile hayatına bereket katacaktı. Bu yüzden hem sabırlı ydı hem ümitli . Kimi zaman sabahın erken saatlerinde kalkıp esneme ve hareketler ile gününü bereketlendirdi. Kimi zaman gün içinde yaptığı yürüyüşler ve yüzmeyi de buna ekledi. Erken kalkıp, sporunu yapıyor, ılık bir duştan sonra daha önce hiç olmadığı kadar dinç hissediyordu kend...