Ana içeriğe atla

Ah Tohum Sen Nelere Kadirsin

Ah Tohum Sen Nelere Kadirsin 

Hava soğumuş, kış kendini belli etmeye başlamıştı. Ağaçların sararmış yaprakları, rüzgarla gelin gibi süzülüp havada uçuşuyordu. Sıdıka çok yoğun bir eğitim sonrası hastalanmıştı. Hem biraz yürüyüş yapmak hem de alışveriş için, baharatçının yolunu tutmuştu. 

Her zamanki gibi Ayşe onu güler yüzle karşıladı. Dükkanın arka tarafında kendine ait ufacık bir odası vardı. İkram etmek için kışın ıhlamuru, yazın meyvesi hiç eksik olmazdı. Hemen Sıdıka’ya bol limonlu bir bardak ıhlamur verdi. Çaylarını içerken konu yine doğal beslenmenin önemine geldi.  Her ikisi de doğal gıdalarla beslenmeyi tercih ediyorlardı. Sohbetlerindeki en favori konuda buydu. 

Ayşe üniversiteye kadar Trabzon’da babaannesinin yanında kalmıştı. Anlattığına göre merkezde yaşamalarına rağmen evlerinin önünde ve arkasında kocaman bahçeleri varmış. Babaannesi bir karış toprağı boş bırakmadan ekermiş. Hatta ağaç diplerinde kalan toprakları bile değerlendirirmiş.  Aynı zamanda tüm bildiklerini Ayşe’ye öğretmiş. Mesela patatesi çok özenli bir şekilde hasat etmek gerekirmiş. Eğer tam bitkinin olduğu yerden kazarak çıkartırsan patatese zarar verme olasılığı çok büyükmüş. Mutlaka altmış – seksen cm bir çember yapılıp öyle çıkartılmalıymış ki yumrular zarar görmesin. 

Tohum

Şimdi Nasıl?...

“Şimdi çarık çürük patatesleri kimi yerlerde organik diye satıyorlar. İnsanlar da topraktan çok uzak kaldıkları için inanıp alıyorlar maalesef” dedi. “İnsan neyin nasıl yapıldığını öğrendiğinde, karşı tarafın ne yaptığını veya ne yapmadığını anlıyor. İyi ki babaannem toprak konusundaki tüm deneyimlerini bize öğretmiş.  Tohumu ektikten sonra öyle bırakmazdı.  Yeşerince hepimizi çağırır ve yeşillenen tohumu bize gösterirdi. Bilmemiz gereken tüm detay bilgileri anlatır ve uygulamamız için bizi çok desteklerdi.“

Ayşe bu konuda çok dertliydi. “Şimdiki çocuklar bilgisayarın başında kendine yemek siparişi veriyor ve zengin olmayı hayal ediyorlar. Oysaki o iş öyle yürümüyor diye dert yandı. En basitinden bir tohum nasıl yetiştirilir ile ilgili hiçbir deneyimleri yok. Hepimiz topraktan çok uzakta kaldık.  Toprağı ekip biçme konusunda da hiçbir deneyimimiz yok. Biliyor musun, bazı müşterilerim, ben organik tarım yapacağım diyor. Bende soruyorum, siz evinizde hiç çiçek ektiniz mi? Çiçek köklendirdiniz mi?  Evinizde çiçeğiniz var mı?”

“Bana bir menekşe yaprağı ver onu suya koymama bile gerek yok. Ben o yapraktan sana bir orman yaparım.  Tohum ektiklerini sanıyorlar ama bilmedikleri için tohumu boğuyorlar. Tohumu çok dibe gömüyorlar bir de üstüne boca suyu döküp boğuyorlar. Toprağa serpersin, biraz da üstüne toprak atıp can suyunu verirsin o kadar.  Ben bütün bunları babaannenin deneyimlerini bana aktarması ile  öğrendim. Bizim de bunları gelecek nesille aktarmamız gerekiyor ki, toprakla bağlantımız devam etsin” diyerek uzaklara bakakaldı.

Sıdıka dükkândan çıktığında ne kadar çok bilgi öğrendiğini düşündü. Ayşe’nin babaannesi sadece Ayşe’ye değil onun aracılığı ile kendisine de çok şey öğretmişti. Ondaki bilgiler kendisine transfer olmuştu. 

“Aslında o gördüğümüz tohum, sadece tohum değil” diye düşündü Sıdıka. İnsanı yetiştirmekte, bir tohumu yetiştirmek gibi değil miydi? Aynı bir bebeğin doğduktan sonra kırk gün, sadece kendi ebeveyniyle yalnız kalması gerektiği gibi. Tohum da böylece toprağa kök salıyordu. Bebeğin kırkını çıkarmak için de büyükler ziyaret ediliyordu, salınmış olan kök daha derinlere gitmeye başlıyordu.

Yeni kurulmuş olan bir evlilikte de aynıydı. Önce eşler birbirlerine alışabilmek ve bağlarını güçlendirebilmek için bir süre yalnız kalıyorlardı. Sonra büyükleri eve yemeğe davet ediyor, kendileri onlara ziyarete gitmeye  başlıyorlardı. 

İnsan bir tohuma bakarak ne kadar çok şey öğrenebiliyordu. Sıdıka’nın gözünde tohum sadece tohum olmaktan çıkmış, kendisinden deneyim çıkartabileceği bir şeye dönüşmüştü.

***

İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir""İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur. 

"Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen biri vardır."

***

Yorumlar

Gül dedi ki…
İlginç bir yazı olmuş. Emeğinize sağlık.
Gökçen K. dedi ki…
başkasının hayatından, doğadan, hayvanlardan insan gerçekten ne güzel deneyimler transfer edebiliyor. Yeterki baksın, yeter ki görebilsin. Çok güzel bir yazı...
Adsız dedi ki…
Bir tohum diyerek geciyoruz ancak irdelersen bir tohum ne kadar cok sey ogretiyor, ne kadar farkli yerlere variyor… Elinize saglik🌸
Adsız dedi ki…
Yol haritası için sadece bir tohuma bakmak yeterli.. bak bakalım sana ne diyor..
Nağme dedi ki…
Öğrenmek istemeyene öğretebilecek bir hoca olmadığı gibi öğrenmek isteyene her detay neler neler anlatabilir...
Şeyda inan dedi ki…
En gözümüzün önünde olanı görebilmek nasip olsun ... ellerinize sağlık
Ayşe N. dedi ki…
Deneyimler hayatımızı kolaylaştırıyor... Kaleminize sağlık...
Adsız dedi ki…
Hayatta gördüğümüz her yaratılan bize bir şey anlatır. RAB bim anlayabilmeyi nasip etsin. Kaleminize sağlık 🌺
Emel dedi ki…
Her şeyin temeli tohum misali. İlişkilerde atılan adım da tohuma benziyor. Bu yüzden basiti önemsemek gerekli.
Adsız dedi ki…
O baştaki bir sürelik yalnızlık aslında o kadar iyi geliyor ki…
Adsız dedi ki…
Çok güzel bir yazı kaleminize sağlık👏🏻
Öznur dedi ki…
İnsan yetiştirmek hatta insanın kendisini yetiştirmesi de toprağa bir tohum atmak gibi değil mi? Köklenmeye, filizlenmeye, olgunlaşmaya ihtiyacı var. Ki zamanla meyve verir hale dönüşebilsin!
Adsız dedi ki…
Tohumdan ilişkilere dair strateji çıkarmak çok etkileyici
İlknur M dedi ki…
Kaleminize sağlık
Gönül Kılıç dedi ki…
Anladım ki; "Yetişen tohumdan insana mesajlar var " emeğinize sağlık teşekkürler 🌸
Adsız dedi ki…
Hayat ektiğimizi biçtiğimiz bir yer ise eğer “Tohum nasıl ürüne dönüşür?” bilmemiz gerekir… İyiki Deneyim Transferi 😌
Adsız dedi ki…
Gerçek tohum içinde potasiyeli ile, ilim bilen ellerde, bahçe olu besin olur sağlık olur. Emeğinize sağlık ⚘
Adsız dedi ki…
Biz hep gözümüzün önünde olanlara kıymet vermeyerek yaşamayı tercih ettik. Tohum bir insana ne öğretebilir diye de kibirlendik. Toprak nesliyiz, bizim dilimizden en iyi tohum anlar.

Elinize sağlık çok anlamlı bir yazı olmuş

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sporla Yeniden

Sporla Yeniden Ayşe bir süredir yataktan hiç bu kadar dinç kalkmamıştı. Bir hafta önce başladığı spor ne de iyi gelmişti. Gözlerini açınca içine, derin bir nefes çekip, bir kez daha şükür etti. Oysa spora başladığı ilk günler ne çok kas ağrısı çekmişti. İlk günler, çok sancılı geçmişti. Bacakları, kolları uzun süredir spor yapmadığı için, yaptığı ilk sporla hamlamıştı. Bu yüzden yürümekte bile zorlanıyordu. Ama önemli değildi, biliyordu ki sonu güzel olacaktı.  "İyi olan şeylerin başında bir miktar acı ve zorlanma olurdu." Sabredince sonunun güzel olacağının bilincindeydi. Hem istediği fiziksel görünüme kavuşacak hem de burada başlattığı hareket ile hayatına bereket katacaktı. Bu yüzden hem sabırlı ydı hem ümitli . Kimi zaman sabahın erken saatlerinde kalkıp esneme ve hareketler ile gününü bereketlendirdi. Kimi zaman gün içinde yaptığı yürüyüşler ve yüzmeyi de buna ekledi. Erken kalkıp, sporunu yapıyor, ılık bir duştan sonra daha önce hiç olmadığı kadar dinç hissediyordu kend...

Haftada İki Saat Spor İşe Yarar Mı?

Haftada İki Saat Spor İşe Yarar Mı? “ Egzersiz hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye bir soru sorsak, sizce cevaplar nasıl olurdu? Çoğunluk, egzersizin faydalarından bahseder, yapılması gerektiğini savunur. Yani “Neden yapmalıyız?” diye sorduğumuzda, çoğu kişi bunun iyi bir şey olduğunda hemfikirdir. Ama işin aslına bakarsak, bu söylemler çoğunlukla teoride kalır. Egzersizle gerçekten ilgilenenlerin sayısı oldukça azdır. Bu kadar iyi bir şeyse yaşam rutinimizde egzersize pay ayırmıyor olmamız garip değil mi? Alışveriş, yemek, eğlence gibi, sonunda keyif alacağımız bir şey söz konusu olduğunda, zaman ayırmakta zorlanmayız. Yol gitmek, efor sarf etmek gözümüze batmaz. Ama konu sağlığımız için harekete geçmek olunca, aynı hevesi gösteriyor muyuz? "Zamanım yok... Çok yoğunum... Yorgun hissediyorum... Bütçem yok... Yürüyecek yer yok... Düzgün salon yok... Hem zaten haftada iki saat egzersiz ne işe yarar ki?" Yapmak istemediğimiz bir şey için bahane üretmek hiç zor değil.  Uyku saatler...

Erteleme Şimdi Yap

Erteleme Şimdi Yap Gün çoktan aydınlanmış ortalık hareketlenmişti. Kuşlar sabah konserlerini vermeye başlamışlardı. Görünmüyorlardı ama koro halinde ötüşüyorlardı. “Yine geciktim” diye söylendi Gonca “şu alarmı ertelemesem olmaz mı acaba?” “Azıcık daha uyusam” diye alarmı erteler sonra da apar topar kalkardı.  Yetişebileceğim işleri yetiştiremiyorum. Ne zaman şöyle bir "oh be yetiştim" diyeceğim acaba? "Yine geldiler beni bekliyorlar. Neden bekleten taraftayım?"  diye söylendi, alelacele çıktı evden. Bu günlerde bunları düşünürken buluyordu kendini. Öyle böyle servise yetişti, bazen kaçırdığı da oluyordu.  Ertele-me... Bu defa beş dakika daha erken geldi. İşleri dünden bugüne sarkmıştı, önceki günden de düne sarkan işler vardı. Zaten iyice alışmıştı geciktirmeye ve her defasında sarkan işleri daha fazla oluyordu. Buna bir çözüm bulmalı, nasıl yapabilirim? Diye düşündü. “Bu işler iyice birikti yardım alsam da yine birikiyor.” Dedi kendi kendine. Gonca, neyi doğru yap...