Ana içeriğe atla

Başarı Kime Ait?

Başarı Kime Ait?

Ağustos güneşi erkenden ışıklarını kırmızı binaya yansıtmıştı. Güneş yükseldikçe, toplanan kalabalıktan yükselen sesler mahalleyi ayağa kaldırmıştı. Herkes ne için toplandığını bilmenin verdiği heyecanla yürekler ağızda bekliyordu. Sınav sonuçları henüz açıklanmıştı. Herkesin beklediği sonuç gelmiş, yüzler gülüyordu. Basın mensupları sınavda birinci olan Turgut Emre’ye mikrofonu uzatmakta gecikmediler. Okul hocaları bir köşede gururlu, dershane hocaları diğer köşede mutlu, ailesi sevinç gözyaşları içinde... “Bugüne kadar çok çaba harcadım. Önüme çıkan engelleri aşmak için bıkmadan, yılmadan çalıştım. Başarı kesinlikle tesadüf değil. Arkasında akıtılmış ne terler, çürütülmüş ne dirsekler var. Bu bir sonuç değil, diğer gelecek başarılarım için atılmış ilk adım. Ama güzel bir adım... Bugün çok mutluyum mutluluğumun tarifi yok. Sonuna kadar hak ettiğim bir başarı bu…

Başarı

Başarının Sahibi…

Size küçüklüğümden bahsetmek istiyorum. Bu yolda en başından beri yalnızdım. Ben paylaşmayı sevmeyen bir insanım. Oyuncaklarımı paylaşmazdım, biraz büyüdüm defter kalemle tanıştım onları da paylaşmadım. Bugüne kadar tek dostum kalemler oldu. Kitaplarımla sıkça vakit geçirdim, kitaplarımı paylaşmadım. Zirveye tek başına çıkılacağını anladığımda ilkokuldaydım. Bu sebepten çok fazla arkadaşlık geliştiremedim. Var olan arkadaşlıklarımı da bu uğurda feda ettim. Sınavda dereceye oynamanın bedeli olmalıydı. Onu da fazlasıyla ödediğimi düşünüyorum. Oluşturduğum sebeplerle bugün burada bulunabiliyorum. Budan dolayı diyorum ki; 

"Başarım yalnızca bana bana ve bana aittir!"

Turgut Emre’nin açıklaması herkesi şok etmişti. Sevinç içinde parlayan gözler, birden donuk bakışlara döndü. Mahallesinde en uzak olduğu kişiyi bile mutlu eden sonuç, şimdi soğuk rüzgarlar estiriyordu. Başarı nasıl olur da sadece bir kişiye ait olabilirdi?

Dershane öğretmenleri, derece alması için ek mesai yapmamışlar mıydı? Ekstra dersler koyup eksik konularını tamamlamak için çabalamamış mıydı? Bu başarıda onların payı yok muydu?

Okuldaki öğretmenleri, takıldığı soruları cevaplamak için teneffüslerinden fedakârlık etmemişler miydi?

Annesi, Turgut Emre sınava hazırlanıyor diye yıllardır sosyal hayatını askıya almamış mıydı? Okuldan geldiğinde sevdiği yemekleri hazır edip, ders çalışırken dilimlenmiş meyvesini götürmemiş miydi? 

Babası, onun yol masrafları için, karnını doyurması için kendi harcamalarından kısmamış mıydı?

Kardeşleri, abisi ders çalışıyor diye büyük aydınlık odayı ona verip diğer kardeşiyle küçük odaya iki kişi sığmaya çalışmamış mıydı? 

Bakkal Arif Amca, “Bu çocuk çalışkan!” diye eline gofretleri, bisküvileri tutuşturmamış mıydı? 

Peki ya liseye gelene kadar ki ortaokul, ilkokul öğretmenleri... 

Bugüne kadar her ne öğrendiyse, ne öğretildiyse payı olan binlerce kişi... 

Öğrenmesine destek olan kişiler... 

Başarılı bir öğrenciyi başarılı yapmada emeği geçen binlerce kişi... Bir kalemde silinip atılacak mıydı?

Başarıyı elde edene kadar payı olanların hakkını vermesi daha iyi olmaz mıydı?

 Her hak sahibi, hakkının verilmesini ister. 

Başarı

Hikmeti Kendinden Bilen Sığ Su Gibidir. 

Hikmeti kendinden bilmek, sonuçları kendisinin oluşturduğunu zannetmek, insanın algısındaki sığlığına işarettir. Dibi görünen denizin içindeki çakıl taşları gibi. Bakıyorsun ve sadece çakıl taşlarının varlığını görüyorsun orada. Daha detayda ve derindeyse bir şey yok. 

Sınavda kim derece yapıp başarı elde etti? BEN!

İşte o ‘ben’in ardındaki emekler görünmüyor sığ suda. Su biraz derinleşince herkesin bakıp da göremeyeceği detaylar ekleniyor. Ancak algısını derinleştiren insan o detayları görmeye başlıyor. 

Ortaya çıkan sonuçların gerçek sebeplerini detaylı analiz ettiğinde derinlik algısı başlar. İnsan sebepleri düşündükçe öncesine gidebilir. Daha öncesine, daha öncesine ve daha öncesine… Ve her sebebin daha da öncesi olduğunu fark eder insan.

Turgut Emre’nin sınavı kazanmasında en yakınlarının payı vardı şüphesiz ama bu başarıda insandan öte sebepler de vardı. 

  • Sınava girebilmesi için güneşin şaşırmadan doğabilmesi... 
  • Turgut Emre’nin uykusunu güzel uyuyabilmesi... 
  • Kahvaltıda yediklerinin midesini rahatsız etmeden sindirilip enerjiye dönüşebilmesi... 
  • Sınava giderken bindiği araç arıza vermeden benzinini doğru ateşleyip menziline ulaşabilmesi... 
  • Sınav görevlisinin doğru kitapçığı getirebilmesi... 
  • Kalem tuttuğu elinin doğru hamleleri yaparak beyniyle uyumlu çalışabilmesi...

Ve daha binlerce sebebin bir araya toplanıp doğru sonucu oluşturması lazımdı. Öyle de oldu... O sadece ders çalışma tercihinde bulundu ve bütün kâinat ona uyum gösterdi. 

Başarıyı Veren Kim? 

Bir sonuç elde etmek, insanın sadece kendi yapıp ettikleriyle ilgili değildir. Başarıyı oluşturan ve insanın idrak edemeyeceği nice sebepler vardır. İnsan daha da derinini düşündüğündeyse nihayetinde  o sebeplerin  sebebine ulaşır. 

Sebeplerden öte bir sebep... 

Onu ve bütün sebepleri var eden. Geçmiş ve gelecek bütün başarıların sahibi ve kaynağı...

O kaynağa ulaşmayan hangi çaba gerçek bir başarı sayılır? 

O’nu bulamayan hangi algı derinleşir? 

O’nu bilmeyen, bulamayan hangi akıl potansiyeline ulaşır? 

Kaynağını bilmeyen su sığlaşmaya başlar ve böylece buhar olup uçar. Su derinleştikçe kalıcılığı artar. 

İnsan başarının arkasındaki derinliği anlayamazsa kalıcı bir hamle yapmış sayılmaz. Kalıcı olmayan bir şey ise kimseye ait olamaz. Kişi hikmeti kendinden bildiği sürece, her defasında yanlış kapıdan girip çıkışı bulamayan bir insan gibi hep boşuna çabalar. 

Peki, o zaman gerçek başarı nedir? 

***

İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir""İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur. 

"Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen biri vardır."

***

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Başarımız yalnız O’nun desteği iledir.Vesilelet kılan Allaha hamdolsun vesilelere ise teşekkür edebilmeli insan.
Alev İ. dedi ki…
İnsan bedelinin üstünde bir sonuçla karşılaştığında çok nankörleşebiliyor maalesef.
ZeynePp dedi ki…
İyi bir şey olunca herkes kendinden biliyor; kötü bir şey olunca peki? Ona da ‘’sebebi sadece benim’’ diyebiliyor muyuz? Şener Şen diyordu ya, ‘’Bir dinle ama bak Bilo, neden yaptım?’’ O zaman herkes suçlu, bir biz değiliz...
Gökçen A dedi ki…
İnsan hikmeti kendinden bildiği zaman da geri dönüşü başlatıyor.
Nağme dedi ki…
İnsanın kazandığını zannederkeen kaybedişi çok güzel ifade edilmiş. Hak etmeden aldığımız hiçbir şey bizde kalmadığı gibi hakkını teslim etmediğimizde de yine kaybeden oluyoruz.
Belgin dedi ki…
Şu derinleştikçe kalıcılığı artar. Çok güzel. Her konuda derinleşmek uygulamayı da kolaylaştırıyor.
Adsız dedi ki…
Hikmeti kendinden bilme insan…
Öznur dedi ki…
Sonuç, bir kişinin başarıya ulaşması gibi gözükebilir ama o bir kişinin o sonuca ulaşması için binlerce sebebin de oluşması gerekir durumunu çok güzel anlatmışsınız, teşekkürler...
Ö. dedi ki…
Bedel ödemene müsaade eden Bir i olduğu için o bedeli ödüyorsun ya.. Bunu gerçekten idrak etmek dileğiyle …
Emn dedi ki…
Başarımızın sırrı, herşeyi tüm imkanlarını önümüze seren bizden sadece seçim yapmamızı isteyen bunda bile kopyeler veren güzel Yaratıcımız.. başarılı olmamızın lehinde...
Adsız dedi ki…
Seni zirveye vardıran sebepleri bilmeden, o zirve nasıl sana temas edebilirki..
Merve A dedi ki…
Belki yolun sonunda ki istediğin yere ulaşmışsın ama yoldakileri kaybetmişsin... sevdiklerini, arkadaşlarını, hayatın güzelliklerini belki sağlığını... şimdi bu kişi kazandı mı? Kaybettikleri kazandıklarından daha fazla iken?
Adsız dedi ki…
Başına kötü bir şey geldiğinde suçlu kim? Hep başkaları.. Başarılı olduğunda ya da övgü aldığında bu kime ait? Bana ait diyen insan algıda adaleti olmayan, hikmeti hep kendinden bilen labirentte yolunu bulmaya çalışan gibi hep duvarları gören gibi oluyor.
Adsız dedi ki…
İnsan hikmeti kendinden bilince nasıl da kaybedişe doğru inişe geçiyor.. çok güzel anlatılmış…
Adsız dedi ki…
Başarıyı vereni unutmak ne acı
EsraB dedi ki…
Görünürde çok kolaymış gibi görünen herhangi bir şeyin arkasında aslında onlarca binlerce parametre biraraya gelip o sade sonucu bize veriyor...Bir de bunları yaratan, bir araya gelmesini sağlayan, bu orkestrayı adaletle yöneteni algılayarak gorebilmek var...Elinize saglik...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sporla Yeniden

Sporla Yeniden Ayşe bir süredir yataktan hiç bu kadar dinç kalkmamıştı. Bir hafta önce başladığı spor ne de iyi gelmişti. Gözlerini açınca içine, derin bir nefes çekip, bir kez daha şükür etti. Oysa spora başladığı ilk günler ne çok kas ağrısı çekmişti. İlk günler, çok sancılı geçmişti. Bacakları, kolları uzun süredir spor yapmadığı için, yaptığı ilk sporla hamlamıştı. Bu yüzden yürümekte bile zorlanıyordu. Ama önemli değildi, biliyordu ki sonu güzel olacaktı.  "İyi olan şeylerin başında bir miktar acı ve zorlanma olurdu." Sabredince sonunun güzel olacağının bilincindeydi. Hem istediği fiziksel görünüme kavuşacak hem de burada başlattığı hareket ile hayatına bereket katacaktı. Bu yüzden hem sabırlı ydı hem ümitli . Kimi zaman sabahın erken saatlerinde kalkıp esneme ve hareketler ile gününü bereketlendirdi. Kimi zaman gün içinde yaptığı yürüyüşler ve yüzmeyi de buna ekledi. Erken kalkıp, sporunu yapıyor, ılık bir duştan sonra daha önce hiç olmadığı kadar dinç hissediyordu kend...

Haftada İki Saat Spor İşe Yarar Mı?

Haftada İki Saat Spor İşe Yarar Mı? “ Egzersiz hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye bir soru sorsak, sizce cevaplar nasıl olurdu? Çoğunluk, egzersizin faydalarından bahseder, yapılması gerektiğini savunur. Yani “Neden yapmalıyız?” diye sorduğumuzda, çoğu kişi bunun iyi bir şey olduğunda hemfikirdir. Ama işin aslına bakarsak, bu söylemler çoğunlukla teoride kalır. Egzersizle gerçekten ilgilenenlerin sayısı oldukça azdır. Bu kadar iyi bir şeyse yaşam rutinimizde egzersize pay ayırmıyor olmamız garip değil mi? Alışveriş, yemek, eğlence gibi, sonunda keyif alacağımız bir şey söz konusu olduğunda, zaman ayırmakta zorlanmayız. Yol gitmek, efor sarf etmek gözümüze batmaz. Ama konu sağlığımız için harekete geçmek olunca, aynı hevesi gösteriyor muyuz? "Zamanım yok... Çok yoğunum... Yorgun hissediyorum... Bütçem yok... Yürüyecek yer yok... Düzgün salon yok... Hem zaten haftada iki saat egzersiz ne işe yarar ki?" Yapmak istemediğimiz bir şey için bahane üretmek hiç zor değil.  Uyku saatler...

Erteleme Şimdi Yap

Erteleme Şimdi Yap Gün çoktan aydınlanmış ortalık hareketlenmişti. Kuşlar sabah konserlerini vermeye başlamışlardı. Görünmüyorlardı ama koro halinde ötüşüyorlardı. “Yine geciktim” diye söylendi Gonca “şu alarmı ertelemesem olmaz mı acaba?” “Azıcık daha uyusam” diye alarmı erteler sonra da apar topar kalkardı.  Yetişebileceğim işleri yetiştiremiyorum. Ne zaman şöyle bir "oh be yetiştim" diyeceğim acaba? "Yine geldiler beni bekliyorlar. Neden bekleten taraftayım?"  diye söylendi, alelacele çıktı evden. Bu günlerde bunları düşünürken buluyordu kendini. Öyle böyle servise yetişti, bazen kaçırdığı da oluyordu.  Ertele-me... Bu defa beş dakika daha erken geldi. İşleri dünden bugüne sarkmıştı, önceki günden de düne sarkan işler vardı. Zaten iyice alışmıştı geciktirmeye ve her defasında sarkan işleri daha fazla oluyordu. Buna bir çözüm bulmalı, nasıl yapabilirim? Diye düşündü. “Bu işler iyice birikti yardım alsam da yine birikiyor.” Dedi kendi kendine. Gonca, neyi doğru yap...