Ana içeriğe atla

Ah Biri de Şu Bekarları Anlasa…

Ah Biri de Şu Bekarları Anlasa…

Aralık ayı gelince soğuk hava iyiden iyiye kendini hissettirdi. Nur böyle soğuk havaları sıcak evinde geçirmek isterdi. Fakat işe gecikmemek için erkenden yola koyuldu. Daha önce geciktiğinde patronun söylediği söz hala hatırındaydı. 

“Gece çocuk mu salladınız Nur Hanım?”  

“Üzgünüm…” deyip hızla içeri geçmişti. Bir insanın işe geç kalma sebebi sadece gece çocuk sallamaktan ibaret olamazdı. 

O gün iş yerine vardığında masanın üzerindeki davetiye dikkatini çekti. “Evet yine biri kar kış demeden evleniyor belli ki…” diye içinden geçirdi. İş yerindeki arkadaşı Emre’nin davetiyesiydi. Gün içinde Emre’nin yanına tebrik etmek için gitti. Emre’nin söyleyeceği söz çoktan belliydi. 

“Eeee, sen ne zaman evleniyorsun artık.”

“Belki yarın, belki yarından da yakın.” diyerek espriyle geçiştirdi. Gerçekten inanılır gibi değildi. Bu hikayede bu mesele hiç şaşmazdı. Evliliğe adım atar atmaz ilk yapılacak iş bekar birini bulup “Sen ne zaman evleneceksin?” sorusuyla bunaltmaktı. İyi niyetli bu söylemlere karşı aksi cevap vermezdi ama çoğunlukla canı sıkılırdı. Sahi herkes ağız birliği mi yapmıştı? 

Mesele sadece evlenmek mi?

Akşam vakti gelip iş yerinden çıkacakken arkadaşının “Nuuurrr!” diye ortalığı inleten sesiyle irkildi.

“Efendim.”

“Sana mesai yazılmış.”

“Of ya neden ki? Geçen de ben kaldım.”

“Ne çok dertlendin. Vaktin bol, eve gidip ne yapacaksın sanki? Bekarsın, bizim gibi çoluk çocuk peşine koşturmuyorsun. Hem de cebine artı maaş oluyor ne güzel.”

“Ama yoruluyorum ben de Aysel abla.

“Aman kime ne anlatıyorum ya!” Söylene söylene masasına döndü. Bir insanın bekar haliyle meşguliyeti olamaz mıydı? Planları olamaz mıydı? Bekar birinin yoğunluğu olamaz mıydı? 

Aysel ablanın da bir dediği bir dediğini tutmuyordu. Birgün gelip “Yaşın kaç oldu, artık evlen!” diyordu. Ertesi gün gelip “Biz evlendik de ne oldu, perişanız…” diye şikayetleniyordu. 

Bu da evlilerin senfonisiydi. Hem evlen diye baskı kurup hem de sabahtan akşama kadar evlilikten şikayet ederlerdi. Oysa kimse onları bunu yapmaya zorlamamıştı. Evliliklerinde mutlu olamayışlarının sorumlusu bir başkası olamazdı. İnsan neden bekarken evliliği, evlenince bekarlığı isterdi ki? Oysa bekarlık da, evlilik de kötü değildi. 

Nur bu muhabbetler açılır açılmaz hemen oradan sıvışacak bir yol bulurdu. Bazen iş yerinde bazen evde bunun için mücadele ederdi. Evde çoğunlukla annesinin arkadaşları gelince ya da akraba günü olunca konu bir şekilde oraya gelirdi. Öncelikle herkesin tatlı dili ve güzel söylemleri olurdu. Nur bir güzel övülür, “Evlilik düşünüyor musun?” sorularından sonra herkes konu üzerinden birçok tavsiye verirdi.

“Senin yerinde olsam tadını çıkartırdım. Bekarlık sultanlık derlerdi, inanmazdım.”

“Evlenince gezilmiyor, hele çocuk olunca hiçbir şey yapılmıyor. Bol bol gezerdim yerinde olsam.”

“Ay çok matah bir şey değilmiş. Yerinde olsam hiç evlenmezdim.” 

Herkesin Nur için bir çözümü vardı fakat kendilerine gelince çözümleri yoktu. Nur onların çözümlerini dinler, “Evet haklısınız!” deyip konuşmanın bitmesini iple çekerdi. 

Akrabalarının hepsi Nur’u çok sevdiğini dile getirirdi. Fakat bu konuda bazen onu incittiklerinin farkına varmazlardı. En son babasının amcası onun için “Evde kaldı.” demişti. Bunu söyleyen ne kadar yanlış yaptıysa sözün iletilmesi de o kadar yanlıştı. Ama ileten kişi babaanne olunca saygıda kusur edilmezdi. Çoğunlukla bu söylemleri yutardı. Sanki evlenmemek gibi bir isteği ve tercihi vardı. Özellikle büyükleri tarafından eleştiriliyordu. Oysa o da hayırlı zamanda ona fayda verecek biriyle bu yola girmek istiyordu. 

Mesele sadece evlenmek miydi? Yoksa insanın kendisine iyi gelecek, fayda verecek biriyle hayatını birleştirmesi mi? İnsan evlenmek istedikten sonra evlenecek kişi çoktu. Mesele mutlu olacağı dününden daha iyi olacağı bir yuva kurabilmekti. Sahi herkesin isteği bu değil miydi? 

İnsan ne istediğini bilmeli ve iyi olanı seçmeli.

Bazen de Nur’un annesine yöneltilen sorular olurdu. Genelde mahalledeki komşular sorardı. 

“Fatma senin kızı çok beğeniyoruz, neden evlenmiyor, çok mu seçici?” 

“Yoksa kararsız mı?”

“Araba almış bu arada hayırlı olsun. Ama şahsen ben şaşırdım biraz. Arabayı ne yapacak ki? Evlenir diye düşünmüştüm.” 

Annesi komşulara hemen cevap verir lafını geciktirmezdi: “Benim kızımın kafasına denk biri olmadı. Kafasına denk olunca evlenecek tabi. Çok akıllı, o işini bilir.” 

Fakat o günün akşamında annesi de Nur’a söylenirdi. “Bak neler diyorlar senin hakkında. Sen de armudun sapı üzümün çöpü diye eleme herkesi.” 

Oysa domatesi bile manavdan seçerek alan insan hayatına aldığı kişiyi seçmemeli miydi? 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; kaliteli bir ilişki kurabilmek için kaliteli seçimler yapmak gerekir. Bunun için kişinin önce kendi ihtiyacını iyi deşifre etmesi ve eksikliğini tamamlayacak olanı tercih etmesi gerekir. Duyguları aktifleştiğinde ise insan seçimlerinde yanılabilir, ihtiyacı ile isteğini karıştırabilir. 

Nur da kendisi işin içinden çıkamamış, dışardan bir göze ihtiyaç duymuştu. Yurt dışındaki arkadaşı Feyza en iyi seçimlerinden biriydi. Onunla her dertleştiğinde daha iyi hissederdi. Artık vakti geldi diye düşündü. Eline kalemi aldı ve içinden dökülenleri yazmaya başladı.

Canım, canım arkadaşım Feyza. 

Nasılsın? Beni sorarsan iyiyim. Sana mektup yazmayalı aylar olmuş. Bu sürede pek çok şey değişti. Fakat bugün söyleyeceklerim farklı şeyler olacak. Uzun bir zamandır insanların evlen evlen diye söylemleriyle karşı karşıyayım. Nihayetinde herkes mutluluğumu istediğini dile getirse de kimse duygularımı, ne hissettiğimi anlamıyor. Akrabalar, komşular derken en son iş yerindeki söylemler bardağı taşıran son damla oldu. Herkes nasıl bu kadar evlen diye tavsiye de bulunup evlilikten şikayet eder halde anlamıyorum. Sanki evliliğin hiç artısı yokmuş, hep zorluktan ibaretmiş gibi anlatıyorlar. Oysa evli olanların sorumluluk anlamında eşlerinin yüklerini aldığını görüyorum. Ama şikayetlerine anlam veremiyorum. ‘Madem bu kadar zor ve kötü neden tavsiye ediyorsunuz, neden evlen diyorsunuz?’ dediğimde şu cevabı aldığım oluyor: ‘Bizim başımız yandı, senin de yansın.’ 

Bazıları da bekarlığı başarısızlık olarak yorumluyor. Oysa başarı mutsuz bir evlilik mi yoksa mutlu bir evlilik mi? Mutsuz bekarlık mı mutlu bekarlık mı? Mesele insanın hangi süreçte olduğu ve sürecini nasıl geçirdiği değil mi?

Bazen sinirleniyorum ve diyorum ki biri de şu bekarları anlasın. Beni anlayacağına inanıyorum. O yüzden bu konuyu sana açıyorum. Bekarlığında ve evliliğinde mutluluğu yakalamış biri olarak tavsiyelerine ihtiyacım var. 

Heyecanla bekleyeceğim.

Sağlıkla kal, öpüyorum.

***

İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir""İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur. 

"Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen biri vardır."

***

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Ne kadar samimi bir yazı.30 u geçirmiş her bekarın yaşadıkları belki de..Sınav biter mi bitmiyor:)Rahat bırakın bekarlarıı
ZeynePp dedi ki…
Çok gerçekçi :) Demek ne kadar çok benzer sendromları yaşayan var...

Bekarlığın da evliliğin de hayırlısı...
Adsız dedi ki…
Muhteşem ve kaleme alınması gereken hatta geç kalınmış bir yazı kaleme alınmış. Biri resmen bizlere tercüman olmuş :) Teşekkürler 😊
Nağme dedi ki…
İnsanın anlayabilmek için bir şeyleri kendisinin yaşamayı beklemesi ne kadar acı... Anlamak keşke bu kadar zor olmasa...
Gökçen A. dedi ki…
Kaliteli bir ilişki kurabilmek için kaliteli seçimler yapmak gerekir. İnsanın seçiminin önem derecesi arttıkça seçimdeki detayları da artmaya başlıyor gerçekten. Çok teşekkürler, çok güzel bir yazı.
Alev İ. dedi ki…
Mutluluğu hep bir şeylere bağladıkça, hiçbir durumda mutlu olma olasılığımız kalmıyor maalesef.
Adsız dedi ki…
çok güzel anlatılmış biri bekarları anlamış ne mutlu :))
Adsız dedi ki…
Şimdi bu bekar kızınız ne yapsın? Nerden başlasın?🤔
Özlem dedi ki…
Evlendikten sonra hadi çocuk yapın baskısı yaşayan,
Yapınca hadi ikinci çocuk diye baskı yaşayan herkese gelsin 😇 Bu baskılar bitmez, onlarla başa çıkmayı onlara doğru tepki vermeyi öğrenmeli 🌼
Adsız dedi ki…
Bekarların da işi zor. :) herkes bir şey söylüyor ama ezbere konuşuyorlar gibi sanki...
Evli bekar olmak değil önemli olan. Asıl mesele mutlu olmak :)
Yazı çok keyifliydi teşekkürler 🍃
EMEL dedi ki…
Önemli olan evli veya bekar olmak değil, sınavı geçebilmek. Bir kızın sınavını geçmesine destek olabilecek ve kendisine liderlik edebilecek bir eş seçebilmesi önemli.
Elif dedi ki…
Bekarların birbirlerini çok iyi anlayabileceği çok güzel bir yazı olmuş, kalemine sağlık sevgili yazar.. :)
Adsız dedi ki…
Herkes kendi sürecine odaklanıp kendi sürecinin hakkını verebilse…

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yeter Ki Pes Etme

Yeter Ki Pes Etme Masmavi gözlerinin kenarları ağlamaktan kırmızıya döndü. Küçük kız güle oynaya indiği merdivenleri dizleri yara içinde yukarı çıktı. Annesi o halini görünce şok oldu. “Noldu Yaren sana?” diyebildi sadece.  “Bisikletten düştüm annecim. Canım çok acıyor.” der demez kapının önünde yığılıverdi.  Annesi telaşla ambulansı aradı. Ambulans geldiğinde Yaren çoktan kendine gelmişti. Sağlık memuru ona sorular sorup muayene etti. Ambulansın sedyesine yattığında ürkek bir kedi gibi etrafı izliyordu. Daha önce hiç bulunmadığı bir yerde tedirgindi. Sağlık memuru ona gülümseyerek konuşuyor ve yapacağı her adımda bilgi veriyordu. Böylece biraz olsun rahatladı.  Yol boyu ilerlerken iki damla yaş o masmavi gözlerden süzülüverdi. Ağlarken kendi kendine söylendi. Yaren: “Of yaa, bir daha binmicem!” Sağlık memuru: “Neye binmiceksin?” Yaren: “Bisiklete bir daha binmicem.” Sağlık memuru: “Neden binmeyesin ki, herkes bisikletten düşebilir. Biliyor musun şu yaşımda düştüm ben...

Hazır ol 2025! Sana yeni siparişler geliyor!

Hazır ol 2025! Sana yeni siparişler geliyor! Bir yılı daha uğurlamanın arifesindeyiz... Bazen insan beş dakikaya sabredemezken 365 gün 6 saatin yeniden geride kalması inanılmaz, değil mi? Daha dün elimizde makasla tutkal vardı ve sevdiklerimize yeni yıl kartı tasarlıyorduk. Makyaj pamuğundan kar yapıp yapıştırıyorduk. Karttan çok yüzümüze gözümüze bulaşan simler yıkamakla çıkmaz ve günlerce pırıl pırıl gezerdik. Bazı kartları postaneden yakınlarımıza gönderirdik. Bunun için kuyruk bekler, heyecan duyardık. Kartı teslim alan tanıdıklar, o acemi tasarımlarımıza hayran kalmış gibi yapardı. Sıra arkadaşımız, kartımızla dalga geçmiş bile olabilirdi ama biz övgülere inanmak isterdik. ‘HOŞ GELDİN Bin dokuz yüz… iki bin bilmem kaç...’’ Bunun gibi her yıl birçok senenin rakamları o kartları süslerdi. Yetişkin olunca kart tasarımları son bulur ama bu dönemlerde yaşanan bazı hisler hala ortaktır. Çoğu insan muhabirlerin uzattığı mikrofonlara benzer beyanlarda bulunur. Geçen yıla biraz sitem, gel...

Sporla Yeniden

Sporla Yeniden Ayşe bir süredir yataktan hiç bu kadar dinç kalkmamıştı. Bir hafta önce başladığı spor ne de iyi gelmişti. Gözlerini açınca içine, derin bir nefes çekip, bir kez daha şükür etti. Oysa spora başladığı ilk günler ne çok kas ağrısı çekmişti. İlk günler, çok sancılı geçmişti. Bacakları, kolları uzun süredir spor yapmadığı için, yaptığı ilk sporla hamlamıştı. Bu yüzden yürümekte bile zorlanıyordu. Ama önemli değildi, biliyordu ki sonu güzel olacaktı.  "İyi olan şeylerin başında bir miktar acı ve zorlanma olurdu." Sabredince sonunun güzel olacağının bilincindeydi. Hem istediği fiziksel görünüme kavuşacak hem de burada başlattığı hareket ile hayatına bereket katacaktı. Bu yüzden hem sabırlı ydı hem ümitli . Kimi zaman sabahın erken saatlerinde kalkıp esneme ve hareketler ile gününü bereketlendirdi. Kimi zaman gün içinde yaptığı yürüyüşler ve yüzmeyi de buna ekledi. Erken kalkıp, sporunu yapıyor, ılık bir duştan sonra daha önce hiç olmadığı kadar dinç hissediyordu kend...