Ana içeriğe atla

Emeğin Değince Tatlanır

 Emeğin Değince Tatlanır

Odanın kapısından çalışma masasında duran kitaplarına bakarak iç geçirdi Yusuf. Ve az önce su alma bahanesiyle başından kalktığı ders çalışma masasına tekrar geçti. Kitapları ona göz kırpıyordu. Dün çıkarıp kenara koyduğu yerde onu bekliyordu. Onları gördükçe içi sıkışıyordu. Çalışmaya başlayamamanın verdiği rahatsızlıktan da kurtulamıyordu. Bir yanı da hiç çalışmak istemiyordu. Artık soru çözmekten yorulmuştu. Ne olurdu, yorulmadan üniversite sınavını kazanmanın yolu olsaydı. Ne olurdu, çalışmadan sınavda istediği neti alsaydı. Ah be mümkün olsa ne olurdu diye düşündü. O sırada kalemi yere düştü. Almak için eğildiğinde yediği kekin paketi gözüne takıldı. Keki çok severdi ne zaman yese çocukluğuna giderdi. Küçükken annesiyle yaptığı kekin tadı hala damağındaydı. O kek öyle lezzetli gelmişti ki sanki dünyanın en güzel kekini yemişti. Annesinin o gün “çünkü ona sevgin, çaban değdi” dediği an aklına geldi. O gün annesinin ne demek istediğini anlamamıştı. 

Emek

Emek olmadan…

Aynı cümleyi babasından da duymuştu daha önce. Tüm arkadaşlarının bisikleti vardı ve Yusuf babasından kendisine bisiklet almasını istemişti. Babası o yıl için alamayacağını söylediğinde olduğu yere çökmüştü. Halbuki babası Yusuf’un her istediğini daha söylemeden yapardı oyuncaklarının sayısını bile bilmiyordu.

Babasının işleri yolunda değildi. Ailesinden kalan fabrikayı işletememiş kapatmak zorunda kalmıştı. Yusuf bisikleti ancak kendisi çalışarak alabilirdi. Aklına arkadaşı Mert geldi. Mert, hafta sonları mahallerinde kurulan pazarda su satıyordu. Bu sayede hem ailesine yardım ediyor hem de istediklerini alabiliyordu. Bu sayede geçen hafta kendisine yepyeni tam da Yusuf’un istediği gibi bir bisiklet almıştı.

Yusuf, hafta sonları Mert gibi pazarda su satıp para biriktirebileceğini düşündü. Kumbarasındaki paraları alıp doğruca marketin yolunu tuttu. Marketten suları aldığında içerisini bir heyecan kaplamıştı. O gün hava çok sıcaktı ve sattığı suya ilgi yoğun oldu. Suların hepsini satabilmişti. Her hafta pazarın kurulduğu günü iple çeker olmuştu. Okulu yaz tatiline girdiğinde Yusuf’ta istediği bisikletin parasını biriktirmişti. Babasıyla birlikte her gün okula giderken önünden geçip, gözüne kestirdiği bisikleti almak için bisikletçiye gittiler.

Ve sonunda bisikletine kavuşmuştu. Eve kadar yeni bisikletiyle gitmişti. Akşam olduğunda bisikletini sırtına alıp 5.kata kadar çıkartmış, hatta odasında yanı başında olması gerektiği konusunda annesini bile ikna etmişti. Yaz tatilinde her gün 5.kattan bisikletini aşağıya indiriyor ve kullandıktan sonra da yukarıya çıkartıyordu. Gözü gibi bakıyordu bisikletine. Onun için çok değerliydi.  Her hafta sonu sabah erkenden kalkmış önce markete sonra da doğru pazara su satmaya gitmişti. O günleri düşündükçe bisikletini daha da bir temiz tutuyor ve daha bir dikkatli kullanıyordu.

Emek

Emeksiz yemek olmaz…

İşte tüm mesele buydu. Bir keke bile emek verince daha çok seviyorsa, emek harcamadan çalışmadan kazandığı okulun tadı ne kadar güzel olabilirdi ki? Yusuf bunları düşününce anne ve babasının ne kadar haklı olduğunu anladı.

İstediği okulu kazanmak için o çabayı vermek ve gayreti göstermek gerekiyordu. Nihayetinde insanın kendi çabasıyla kazandığı başarının tadının başka olacağını biliyordu. Biliyordu bilmesine de yine de çalışmak zor geliyordu. İnsan;

  •  Çalışmasa ve yorulmasa,
  •  Hep kestirme yollar bulsa,
  •  Ders çalışmasa hoca soruları önden verse ya da arkadaşı kopya verse,
  •  İşe başladığında hızlı yükselse,
  •  Evinin işini annesi veya yardımcı yapsa,
  •  Ah yemek yapmasa da hep dışarıdan söylese ister. Ve bu liste saymakla bitmez uzadıkça uzar.

İnsan bilse; emek verdiği her şey onun için daha kıymetli, daha değerli olacak ve daha çok sevecek.

İnsan bilse; zor olan şey kolaylaşacak, becerileri artacak, yaptığı şeyden keyif almaya başlayacak.

İnsan bilmez; olayların hep sonucuna odaklanır. Kazanmak ister ama kazanmak için yapması gerekenlere odaklanmaz. Sonucu, yan başarıyı mutluluğu ister ama o sonuca giden yolda yapması gerekenleri yapmak istemez.

İyi bir üniversite kazanmak istiyorsa ders çalışmaya, zorlandığı konuları daha çok çalışmaya odaklanması gerekir. Bu da yetmez TV, telefon, arkadaş görüşmelerine bir süre ara vermesi gerekir. Bu emeği verdikten sonra aldığı sonuç onun için çok daha değerli olur.

Deneyimsel öğreti der ki; "Bu hayatta insan emek verdiği şeye değer verir, önemser."

Bu hayatta bulunduğumuz yerden daha iyi olan versiyon hep vardır. Mesele bizim istediğimiz sonuç için ne kadar emek vereceğimizdir.

 ***

İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir""İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur. 

"Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen biri vardır."

***


Yorumlar

Adsız dedi ki…
İnsan emek verdiğine değer verir. Gerçekten de öyle.
Adsız dedi ki…
İnsan hep kolaya kaçmak istiyor 🤦🏻‍♀️
Adsız dedi ki…
İnsanın kendini yorgun hissettiğinde okuması gereken bir yazı.... Emeğinize sağlık...
Adsız dedi ki…
Umarım hayatta doğru yere emek verenlerden oluruz... Emeğinize sağlık,hayatın her alanında uyarlanabilir...
Adsız dedi ki…
İnsan neye emek verirse o onun için kıymetlidir. insan kolay sahip olunca mutlu olacağını sanır ama işin sırrı verdiğin emekte.
Adsız dedi ki…
Değerin emekle ilişkisi çok güzel anlatılmış, elinize sağlık.
Adsız dedi ki…
İnsan bedeli kadar yükselir👐
Adsız dedi ki…
Ne kadar tanıdık bir olay Yusufun bisiklet alma hikayesi. Herkesin küçükken böyle bir macerası olmuştur. En kıymetlisi de odur. Yeni neslin eksiği biraz bu sanırım kolay elde etmek...
Nağme dedi ki…
İnsan bir şeylere kavuşunca çok mutlu olacağını zanneder. Oysa o an, sadece bir andır. Oraya giden yollar ise anlarla doludur. Peki, ada mutlu olmak mı daha iyidir yoksa anlarda mı? 😉
Ayşe N. dedi ki…
Doğru şeylere emek vermek dileğiyle teşekkürler, kaleminize sağlık...
Öznur dedi ki…
Anlarımızı, günlerimizi, ömrümüzü kıymetli mutlu kılmak isteyenlere ne güzel bir reçete, teşekkürler 💕

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yeter Ki Pes Etme

Yeter Ki Pes Etme Masmavi gözlerinin kenarları ağlamaktan kırmızıya döndü. Küçük kız güle oynaya indiği merdivenleri dizleri yara içinde yukarı çıktı. Annesi o halini görünce şok oldu. “Noldu Yaren sana?” diyebildi sadece.  “Bisikletten düştüm annecim. Canım çok acıyor.” der demez kapının önünde yığılıverdi.  Annesi telaşla ambulansı aradı. Ambulans geldiğinde Yaren çoktan kendine gelmişti. Sağlık memuru ona sorular sorup muayene etti. Ambulansın sedyesine yattığında ürkek bir kedi gibi etrafı izliyordu. Daha önce hiç bulunmadığı bir yerde tedirgindi. Sağlık memuru ona gülümseyerek konuşuyor ve yapacağı her adımda bilgi veriyordu. Böylece biraz olsun rahatladı.  Yol boyu ilerlerken iki damla yaş o masmavi gözlerden süzülüverdi. Ağlarken kendi kendine söylendi. Yaren: “Of yaa, bir daha binmicem!” Sağlık memuru: “Neye binmiceksin?” Yaren: “Bisiklete bir daha binmicem.” Sağlık memuru: “Neden binmeyesin ki, herkes bisikletten düşebilir. Biliyor musun şu yaşımda düştüm ben...

Hazır ol 2025! Sana yeni siparişler geliyor!

Hazır ol 2025! Sana yeni siparişler geliyor! Bir yılı daha uğurlamanın arifesindeyiz... Bazen insan beş dakikaya sabredemezken 365 gün 6 saatin yeniden geride kalması inanılmaz, değil mi? Daha dün elimizde makasla tutkal vardı ve sevdiklerimize yeni yıl kartı tasarlıyorduk. Makyaj pamuğundan kar yapıp yapıştırıyorduk. Karttan çok yüzümüze gözümüze bulaşan simler yıkamakla çıkmaz ve günlerce pırıl pırıl gezerdik. Bazı kartları postaneden yakınlarımıza gönderirdik. Bunun için kuyruk bekler, heyecan duyardık. Kartı teslim alan tanıdıklar, o acemi tasarımlarımıza hayran kalmış gibi yapardı. Sıra arkadaşımız, kartımızla dalga geçmiş bile olabilirdi ama biz övgülere inanmak isterdik. ‘HOŞ GELDİN Bin dokuz yüz… iki bin bilmem kaç...’’ Bunun gibi her yıl birçok senenin rakamları o kartları süslerdi. Yetişkin olunca kart tasarımları son bulur ama bu dönemlerde yaşanan bazı hisler hala ortaktır. Çoğu insan muhabirlerin uzattığı mikrofonlara benzer beyanlarda bulunur. Geçen yıla biraz sitem, gel...

Sporla Yeniden

Sporla Yeniden Ayşe bir süredir yataktan hiç bu kadar dinç kalkmamıştı. Bir hafta önce başladığı spor ne de iyi gelmişti. Gözlerini açınca içine, derin bir nefes çekip, bir kez daha şükür etti. Oysa spora başladığı ilk günler ne çok kas ağrısı çekmişti. İlk günler, çok sancılı geçmişti. Bacakları, kolları uzun süredir spor yapmadığı için, yaptığı ilk sporla hamlamıştı. Bu yüzden yürümekte bile zorlanıyordu. Ama önemli değildi, biliyordu ki sonu güzel olacaktı.  "İyi olan şeylerin başında bir miktar acı ve zorlanma olurdu." Sabredince sonunun güzel olacağının bilincindeydi. Hem istediği fiziksel görünüme kavuşacak hem de burada başlattığı hareket ile hayatına bereket katacaktı. Bu yüzden hem sabırlı ydı hem ümitli . Kimi zaman sabahın erken saatlerinde kalkıp esneme ve hareketler ile gününü bereketlendirdi. Kimi zaman gün içinde yaptığı yürüyüşler ve yüzmeyi de buna ekledi. Erken kalkıp, sporunu yapıyor, ılık bir duştan sonra daha önce hiç olmadığı kadar dinç hissediyordu kend...