Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Herkesin Yöneldiği Bir Yön Vardır

Herkesin Yöneldiği Bir Yön Vardır Otogarda hızlı hızlı otobüsünün kalkacağı perona doğru yürüyordu. Bayram dönüşü olduğundan etraf epey kalabalıktı. Etraftan çığırtkanların sesleri yükseliyordu; "İstanbul! Tekirdağ! Edirne!" "Yüzümüzden mi anlıyorlar nereye gittiğimizi anlamıyorum ki." diye düşündü. Yine son dakika bilet almıştı. Bir yandan peron numarasını arıyor bir yandan valizlerini taşımaya çalışıyordu. İyi ki bu sefer erken gelmişti de acele etmesine gerek kalmamıştı. Onunla aynı yöne doğru yürüyenler vardı. Aynı yöne yürüdüğü kişileri otogarın girişinde de görmüştü. Bazılarıyla başka peronda yolları ayrılmıştı, bazılarıyla hala devam ediyordu. Kendi otobüsünün kalktığı perona geldiğinde, girişte gördüğü kişilerden sadece iki kişi onunla aynı araca binmişti. "İnsan Edirne’ye giderken, Edirne’ye gidenlerle karşılaşıyor." diye düşündü. Bu zamana kadar o kadar yolculuk yapmıştı ama nedense bunu ilk defa düşünmüştü... Üniversite yıllarında sigaraya baş...

Evlat!...

Evlat!...  Belma iyi bir koleji bitirdikten sonra Türkiye'nin en iyi üniversitelerinden birini kazanmış ve orayı da başarıyla tamamlamıştı. Hocaları onun üniversitede kalıp öğretim görevlisi olması için ısrar ediyorlardı. Üniversitede rektörlüğe uzanan bir yolda çalışmak Belma'nın da hayaliydi. Eşiyle de bu teklif üzerine istişare ettikten sonra üniversite de kalmaya karar verdi. Böylece hayaline giden yolda bir adım atmış oldu.  Belma işini çok severek yapıyor, çok çalışıyordu. Bazen sabahlara kadar makale yazmakla uğraşıyor, işinin hakkını fazlasıyla veriyordu. Bu çalışma temposuyla kariyerinde adım adım ilerleyerek doçentliğe kadar gelmişti. Üniversitede öğrencisinden, öğretim görevlilerine, çalışan personele kadar herkesin sevdiği, saydığı bir insandı. İşini mesleğini büyük bir aşkla yapıyordu. Bu süreçte kendisinin ve eşinin ortak istekleri doğrultusunda bir çocuk sahibi olmaya karar verdiler… Belma hamileliği boyunca da mesleğini büyük bir aşkla devam ettirdi. Ta ki evl...

Mutlu Bir Evlilik İçin

Mutlu Bir Evlilik İçin Gecesi tartışma olan sabahın tadı hiç olmuyordu. Kübra da sabaha tatsız uyandı. Dün gece eşiyle tartışmıştı . Canı yandı, aklına gelince gözleri buğulandı. Bir iki damla yaş yastığa süzüldü. Sağdan sola döndüğünde eşinin yerinin boş olduğu gördü. Tartışırken eşi; "birbirimizi üzmeyelim" deyip salona geçmişti. Herhalde orada uyudu diye düşündü. Yatağın içinde uzun süre durdu. Nasıl bu hale geldik diye kendine sordu.   Ev-li-lik mi? Evlilik mi? Kübra’nın ailesinin çok güzel bir evliliği vardı. Anne ve babası mutlu bir evlilik sürmüşlerdi. Onları hiç ayrı uyurken görmemişti. Ayrı yatmak şöyle dursun birbirlerine seslerinin yükseldiğini bile duymamıştı. Hatta laf aramızda sarılmadan uyumazlardı. Nadiren anne babasının arasında problemler olurdu. Onların evliliği, kendi evliliğine çok uzaktı. Yaşadıkları problemleri hiç bu seviyeye getirmezlerdi. Anne babası birbirlerinin kaşından, gözünden ne istediklerini anlardı. Çoğu zaman konuşmaya gerek duymazlardı. Bi...

Ah Be Çocuk

Ah Be Çocuk Hepsi, gözünü açtığın anda başlayan bir mücadeleydi… Zalimler, Mescidi Aksa’yı hedefledi, Toprağın, evin ve yaşayamadığın çocuk luğun yok edildi… Henüz yeni başlamış hayatına sahip çıkabilmek için mücadele verildi. Peki bu mücadele kimin içindi? Sadece senin için mi? Hayır hayır!  Senin gibi o topraklarda doğan ve doğacak olan tüm çocuklar için...  Bu nasıl bir mücadele ki çocuklar ön tarafta siperdi! Çünkü düşman acımasız taş kalpli ve lanetli, Sadece denklerine saldırmak hainlere yetmedi.   Masumların karşısındakiler zalimdi.  Bu yaşananlara dayanılması ise çok çetindi… Allah'ın lanet ettiği bir düşmanla mücadele etmek çok zordu, evet! Ama Musa da mücadele etmemiş miydi? O mücadelede kazanan kimdi, kaybeden kimdi? Musa kazanırken, öykü firavunun helakıyla bitmemiş miydi? Aslında şimdiki sadece tekrar eden bir hadiseydi… Sahi tarih zaten tekerrürden ibaret değil miydi?  Nice zalim geçmişte de nice masuma zulmetmemiş miydi?  Her şey yine ...

Bu Öyküde Gerçekten Kaybeden Kim?

Bu Öyküde Gerçekten Kaybeden Kim? İnsanlık bugün bütün bilinen kötülükleri unutturan, masallardaki, mitolojideki kötülükleri aratan bir kötülük ile karşı karşıya. Öyle bir kötü ki çocukları bombaladıkça bombalayan, insanlık onurunu aşağıladıkça aşağılayan, tüm ahlaki değerleri ayaklar altına aldıkça alan... Acıyla alay eden, bunu haz duyarak yapan, insanların tek parça can vermelerine bile izin vermeyen bir kötülük. Kötünün özelliklerinden biridir haddini aştıkça aşması , kötülüğünü artırdıkça artırması. Kötü bunu yaparken desteğini kendisini haklı görenden almaz. Bunu yaparken en büyük desteği bu zulme sessiz kalan dan, bu zulmü görmezden gelen den alır. Zulüm bugün öyle bir noktaya ulaştı ki dünyanın her yerinde farklı isimlere, farklı dillere, farklı dinlere, farklı hassasiyetlere sahip olan insanlar hayatın normal akışını durdurdu. Zaman bazıları için Kuddüs’te terkedilen bebeklerle birlikte durdu, ilerlemiyor. Bazı yüreklerle Kuddüs'lü bebeklerin arasında bir merhamet kapısı a...

Özgürler Diyarı "Kuddüs"

Özgürler Diyarı "Kuddüs" Siz hiç kendi ülkenizde mülteci oldunuz mu? Kendi ülkeniz sınırları içinde gözlerinizi mülteci kampında dünyaya açmak zorunda bırakıldınız mı? Kendi ülkenizde gelinlik giymek yasak oldu mu mesela? Çikolata yemekten kitap almaktan menedildiniz mi? Oyuncak çok görüldü mü evladınıza ya da ağzı süt kokan bebeklere biberon? Bir bebek doymasın, oynamasın, gülmesin diyen bir zalimle yaşadınız mı 75 yıl? Siz hiç kendi ülkenizde imkânsız, aşsız, işsiz bırakıldınız mı? Abluka adı altında hayata bağlandığınız sınır kapılarınız kapatıldı mı? Yavaş yavaş hayattan elinizi ayağınızı çektirdiler mi mesela? Önce turizmi durdurup sonra fabrikalarınızı kapattılar mı? 75 yıldır açık hapishane olan bir ülkede yaşadınız mı? Evladınıza gofret almaya diye evden çıkıp döndüğünüzde onun cansız bedenini buldunuz mu? Tüm evlatlarınızı Rahman ’a yolcu edip yine de bir tek isyan cümlesinin dilinizden dökülmemesi için uğraştınız mı? Birçok ölüm seçeneği sunulurken yaşamak için seç...

İnsanlık Sınavı: Kuddüs

İnsanlık Sınavı: Kuddüs Sonbaharın gelmesiyle hanımeli çiçeklerinin yaprakları dökülmüş, renkleri solmuştu. Gece poyrazdan esen rüzgârın uğultusu uykuları kaçırıyordu. Ters esen rüzgârdan sobalı evler etkilenmiş zehirlenmemek için erkenden söndürmüşlerdi. Koca bir yaz geçmişti üniversite biteli. Mutlu günler çabuk geçer, kış erken bastırır bir türlü bitmek bilmezdi... Sabah kalkar kalkmaz ilk işi bildirimlerini kontrol etmek olurdu. O gün de uyanınca hemen eline telefonu aldı ve mesajları okumaya başladı. Anlam veremediği, bir araya getiremediği cümleleri kaç kere okudu kendisi de bilmiyordu. “Tûba... Bütün ailesi... Trafik kazası... Cenazesi... Yarın...” Okudu, tekrar okudu inanamayıp arkadaşını aradı. Maalesef acı haber doğruydu. Tuba üniversiteden yeni mezun olmuştu. Bayramda ailesi ile memleketten dönerken trafik kazası geçirmişlerdi. Kendisiyle beraber erkek kardeşi, annesi, babası da vefat etmişti. Ölümü başkalarından duyardı da çok yakınında ve kendi yaşıtı olması şok etkisi bır...

Emeğin Değince Tatlanır

  Emeğin Değince Tatlanır Odanın kapısından çalışma masasında duran kitaplarına bakarak iç geçirdi Yusuf. Ve az önce su alma bahanesiyle başından kalktığı ders çalışma masasına tekrar geçti. Kitapları ona göz kırpıyordu. Dün çıkarıp kenara koyduğu yerde onu bekliyordu. Onları gördükçe içi sıkışıyordu. Çalışmaya başlayamamanın verdiği rahatsızlıktan da kurtulamıyordu. Bir yanı da hiç çalışmak istemiyordu. Artık soru çözmekten yorulmuştu. Ne olurdu, yorulmadan üniversite sınavını kazanmanın yolu olsaydı. Ne olurdu, çalışmadan sınav da istediği neti alsaydı. Ah be mümkün olsa ne olurdu diye düşündü. O sırada kalemi yere düştü. Almak için eğildiğinde yediği kekin paketi gözüne takıldı. Keki çok severdi ne zaman yese çocukluğuna giderdi. Küçükken annesiyle yaptığı kekin tadı hala damağındaydı. O kek öyle lezzetli gelmişti ki sanki dünyanın en güzel kekini yemişti. Annesinin o gün “çünkü ona sevgin, çaban değdi ” dediği an aklına geldi. O gün annesinin ne demek istediğini anlamamıştı....

Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz!

Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz Mercan ve kuzeni Gamze sabahtan beri evin içinde dört dönüyorlardı. Kış gelmeden detaylı temizliğe girişmişlerdi. "Hepsini bugün bitirmek şart mıydı?" diye söylendi Mercan. Komodinin üstünü silerken fotoğraf çerçevesi yere düştü. Eline alıp uzun uzun fotoğrafı incelerken, sesi duyup gelen Gamze; "Hayırdır kocanı mı özledin?" diye muzipçe takıldı kuzenine. "Yok ya baksana, yıllar oldu hala aynı ciddi bakış, aynı duruş. Benim adamın yüzü gülmüyor ya da ben güldüremedim ne bileyim. Baba olacağının haberini aldığında bile dudağının kenarı biraz oynamıştı düşün." diyerek anlatmaya başladı. Bu adam niye hep ciddiydi? Onun bu donukluğu, sakinliği bazen çekilmez hal alıyordu Mercan için. Sabahları günaydın diye cıvıldayarak kalkan Mercan, karşısında bir şey demeden banyoya giden kocasını buluyordu. Sabahları çirkin mi oluyorum acaba diye kaç kere içinden geçirmişliği vardı. Farklılığından mı? Yoksa… Heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatı...