Elinde valizi kürkçü dükkanına geri dönüyordu Elif. Burayı bıraktığı için biraz hüzünlüydü. Başlarda bu şehri bu kadar seveceğini düşünmezdi. Şehre geldiği ilk gün geldi aklına...
Tren garının dik ve uzun merdivenlerini elinde ağır bir valizle çıkmaya çalışmıştı. “Daha trenden iner inmez aşılması gereken bir zorluk!” diye söylenmişti. Ne kadar zorlandığını ellerinin ne kadar acıdığını hatırladı. Trenlerin kalkışı için geçilen anonslar, insanların kalabalığı derken epey ses vardı. Şehrin kokusu da bir başkaydı, geldiği yere pek benzemiyordu.
Elif orta okuldan beri hayallerini kurduğu üniversiteyi kazanmıştı. Şimdi o şehirde yeni bir hayata başlıyordu. Ailesinden ilk defa ayrılıyordu. Hayatının bu evresine kadar üniversiteyi kazanmak için çok çalışmıştı. Diğer tüm ihtiyaçlarını ailesi halletmişti. Annesi onu temizliğe dahil etmemiş, toz bile aldırmamıştı. Hele mutfağa hiç sokmamıştı. “Aman evladım sen ders çalış, ben başka bir şey istemem.” der dururdu. Elif’in okul, dershane, ev üçgeninde bir düzeni vardı. Odağında gireceği üniversite sınavı vardı. Sıkı çalışmayla istediği bölümü kazanmıştı. Ve işte şimdi tam da olmak istediği yerdeydi…
Yeni Başlangıçlar, Yeni Problemler, Yeni Çözümler...
İstediği sonuca ulaşmıştı ama bu sonuç ona çözmesi gereken yeni problemler getirmişti.
Yurtta kalıyordu, altı kişilik küçük bir odası vardı.
İki katlı demir ranzalar,
Küçücük mavi demir dolaplar,
Ve ortada minik bir masa…
Sadece dar alana sığmak değildi mesele. Buranın bir düzeni vardı. Her sabah yatağını toplaması, ortada eşya bırakmaması gerekiyordu. Nevresimlerini değiştirmesi gerekirse çamaşır odasına gidip alması ve kendisinin değişmesi gerekiyordu. Bu konuda pek marifetli değildi. Her defasında yorganla savaşıyordu. Yurdun yemeklerine de alışamamıştı. Annesinin yemeklerine hiç benzemiyordu. Yağlı, tatsız, tuzsuzdu ve almak için her akşam en az 15 dakika sıra beklemesi gerekiyordu. Evde ara sıra annesine ettiği şikâyetler aklına geliyordu: “Annee! Ama ben ıspanak yemek istemiyorum ki.”
Bu tarz zorlukların yanında bir de insanlara alışmak, onlarla anlaşmak vardı. Oda arkadaşları kendisinden farklıydı. Biri konuşmuyor, biri susmuyor, biri geceleri geç yatıp ses yapıyor, biri çok sıcak diye homurdanıyordu, diğeri çok soğuk diye. Ailesinin yanında tek kaldığı bir odası varken şimdi altı kişiyle birlikte yaşamak zorundaydı. Tanımadığı altı farklı insan, altı farklı dünya… Oysa Elif çok iyi tanıdığı kendi canından olan kardeşiyle bile aynı odada yaşamak istememişti. Kardeşini odadan göndermek için ne uğraşmıştı…
Ve elbette bir de okul vardı… Sınıf arkadaşlarından bazıları liseden tanışıyordu, bazıları da ilk günlerde kaynaşmıştı. Elif’in bu şehirde bir tek tanıdığı bile yoktu ve insanlarla kolayca kaynaşamazdı, tedirgindi. Lise arkadaşlarını çok özlüyordu. Dersler de lisedekine pek benzemiyordu. Lisede hocaların göz bebeğiyken burada kendini garip hissediyordu. Belli ki okul kısmı da zorlayacaktı. Ulaşım kısmı da ayrı bir sıkıntıydı. Yurda dönmesi için kullandığı otobüs çok sık geçiyordu ama kalabalıktan binmesine fırsat kalmıyordu…
İlk haftanın sonunda havlu atmak üzereydi. Okulu bırakıp geri dönmeyi bile düşündü…
Her Şeyin Başı Başta Zordur…
Bunlar yeni şehrin getirdiği zorluklardan bazılarıydı... Ve elbette son değildi.
Elif çok iyi bildiği bir dünyadan, hiç bilmediği bir dünyaya yelken açmıştı. Daha önce çözmediği, altından kalkması gereken birçok problemi vardı. Bunlar onun için büyük bir çıraklıktı…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki “Bu hayatta her şeyin başı zordur.”
- Her çıraklık zordur.
- Tıpkı iş hayatının ilk günleri gibi…
- Tıpkı evliliğin başı gibi…
- Tıpkı ilk annelik gibi…
İnsan bu süreçlerde olumsuz pek çok sonuçla karşılaşabilir. Olumsuz sonuçların olumluya dönmesi zaman alabilir. O çıraklıktan çıkıp keyif almaya başlayanlar, sabredenler ve pes etmeden yola devam edenler olur.
Peki, Elif ne mi yaptı? Sabretti, pes etmedi, çabaladı ve yolda olmaya devam etti. Çünkü her gecenin bir sabahı vardı…
Dört yılın sonunda;
- Memleketim denilecek kadar sevilen bir şehir,
- Kardeşim denilecek kadar sevilen dostlar,
- Ve yaşanan zorlukların tebessümle hatırlandığı üniversite yılları kaldı geriye...
Her sürecin kendi içerisinde bir işleyişi vardır. Her sürecin getirileri başkadır.
Hayattaki bütün süreçlerimiz nasıl işliyor?
O süreçlerden nasıl geçmemiz gerekir?
Deneyimsel Tasarım Öğretisi Başarı Psikolojisi Seminer Programında…
***
İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur.
***
Yorumlar
Sabır, çaba çok önemli.
Kaleminize saglik
Yorum Gönder