Ana içeriğe atla

Kuddüs’te Çocuk Olmak

Kuddüs’te Çocuk Olmak

Bu topraklarda olup da birçok eksiklikle büyümenin zorluğunu yaşamayan yoktur… Kuddüs sokakları, her şeye rağmen çocukların oyun alanıydı. Ancak, bu oyun alanları sadece eğlence ve masumiyetle değil, aynı zamanda çatışma ve geriliminde olduğu oyun alanları olarak çocuklara eşlik ediyordu… Bomba sesleri, kontrol noktaları, askeri varlıklar, çocukların oyunlarının arka planında var olan gerçeklikler…  Ancak, Kuddüslü çocuklar, bu zorluklara rağmen oyunlarındaki neşe ile dayanışma halini bırakmıyorlar ve yüzlerindeki bitmeyen gülümsemeleriyle büyümeye devam ediyorlardı. Hayatta ki hiçbir olumsuz şart onları yıldırmadığı gibi, Kuddüs sokaklarında özgürlük şarkıları söylüyor, bir yandan da umutlarını haykırarak sağa sola koşuyorlardı. Belki de en güzel ses Kuddüslü bir çocuğun; "Kuddüs, sana yıllarımı vereceğim… Hayatımı sana feda edeceğim… Katliamlara, zincirlere, zalimlere rağmen, güneşin doğacak… Kuddüs, gözyaşlarım beni boğarken kendime soruyorum… Bu çocuk neden bu kadar genç ölmek zorunda? Hatırası hep bizimle yaşayacak…’’ diye söylediği şarkıydı… Bu en güzel sesti belki ama söylemesi en zor şarkıydı… Ve onlar için hiçbir zorluk o kadar da zor değildi. Adeta teslimiyet örneğiydi…

Barışın Gölgesinde Büyümek

Güneş, topraklarına ılık ışıklarını saçıyordu. Meryem ise her sabah güneşin doğuşunu gözlemlemek için penceresine koşardı. Ancak bu güzel manzara Meryem’in yaşadığı topraklardaki gerçekliği saklayamıyordu. Aksine daha fazla gün yüzüne çıkıyordu.

Meryem, Kuddüs'te küçük bir kasabada yaşıyordu. Her gün, arkadaşlarıyla oyun oynamak yerine, çatışma ve çelik duvarlar arasında büyümek zorundaydı. Diğer ülkelerin sokaklarındaki oynayan diğer çocuklar gibi değildi. Arkadaşları ile bomba sesleri ve uzaklardan gelen sirenlerle büyüdüler.

Bir gün, okula gitmek için hazırlandığında annesi ona, "Meryem, umarım bugün güvenli bir gün olur" dedi. Ve o da gülümsedi ve annesine, "Evet anne, umarım" diye cevap verdi.

Okulda, Meryem sınıfında ders dinlerken, bir patlama sesi duyuldu. Sirenler anons yapmaya başladı ve öğretmen hızla öğrencileri sınıfın en güvenli bölgesine yönlendirdi. Meryem'in kalbi hızla atmaya başladı. Bir an önce evine gitmek, annesi ve kardeşleriyle bir araya gelmek istiyordu...

Çatışma günlerinde, sokaklar bomboş olurdu. Çocuklar, oyun oynamak yerine evlerine sığınır, umutsuzca barışın geri dönmesini beklerdi. Meryem, çatışma anlarında bile kendi çocukluğunu yaşamaya çalıştı. Arkadaşlarıyla kısa süreli oyunlar, oyuncak bebekler, kahkahalar ve birlikte geçirilen zamanlar…

Bir gün okulda resim etkinliği yapıldı ve tüm çocuklar hayallerini çizdi. Dualar, dilekler ve en önemlisi bitmeyen ümitlerini resmetmeye başladılar. Bu etkinlik onlar için bir nebzede olsa ümidin olmasını destekler nitelikteydi. Meryem ise resminde; ailesini, arkadaşlarını, ülkesinin güzellikler içinde olan bir halini çizdi. Çizerken de gözlerindeki parıltı, tıpkı güneşin parıltısı gibi çok netti.

Bu çocuklar büyüyecek ve kendi hikâyelerini yazacaklardı…

Bu çocuklar bir gün gülecekti…

Bu günler bitecekti… 

Bu sürgün bitecekti…

Zalimin yanına kalmayacaktı zulmü…

Tüm dünya bilecekti: Kuddüs özgürdü…

***

İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir""İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur. 

"Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen biri vardır."

***


Yorumlar

Adsız dedi ki…
Can çocuklar, yarınlarımız.. Hep gülün, hep mutlu olun İnşAllah 🤲🏻
Adsız dedi ki…
Bu çocuk neden bu kadar genç ölmek zorunda? Emeğinize sağlık…
Adsız dedi ki…
Çocukların büyüdüğü umutla yarınlara baktığı günler de gelecek inşallah
Adsız dedi ki…
Çocuk olmadan büyümek teslimiyetlerine MasALLAH
Adsız dedi ki…
Ah be çocuk, ah be Meryem seni cennette hayal edince gözyaşlarımın sebebi değişiyor, burnumun direği sızlıyor. Elinize yüreğinize sağlık ne güzel kaleme almışsınız.
Adsız dedi ki…
Cennetin hiç büyümeyecek olan çocukları selam olsun size.🤲
Adsız dedi ki…
Gazzeli çocukların adı yok ismi yok bu dünya da sayısal bir değer gibi, rabbim cennetine isimlerini yazsın
Adsız dedi ki…
Tarafını belli ederek yaptığın şeyi yapmaya devam et 🍉
Adsız dedi ki…
Zulmün elbette ki karşılığı olacak. Başıboş birakildiklarini mi sandılar?Emeğinize sağlık... Yüreğimizi sızlatan bir yazı...
Adsız dedi ki…
Bu dünya onların olsun cennetse bizlerin olsun cennet kuşları siz olun güzel masum çocuklar🤲🏻😢
Adsız dedi ki…
Ah be çocuk....
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Adsız dedi ki…
Adeta teslimiyet örneği... Çocuklardan öğrenecek çok şeyimiz var...
Emine dedi ki…
hak ettikleri mutluluğa kavuşmaları tek duam, elinize sağlık ...
Sera dedi ki…
Küçücük yüreklerle kocaman dersler veriyorlar bizlere...
Yasemin S. dedi ki…
İnsan olmaktan utanıyor insan…

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hazır ol 2025! Sana yeni siparişler geliyor!

Hazır ol 2025! Sana yeni siparişler geliyor! Bir yılı daha uğurlamanın arifesindeyiz... Bazen insan beş dakikaya sabredemezken 365 gün 6 saatin yeniden geride kalması inanılmaz, değil mi? Daha dün elimizde makasla tutkal vardı ve sevdiklerimize yeni yıl kartı tasarlıyorduk. Makyaj pamuğundan kar yapıp yapıştırıyorduk. Karttan çok yüzümüze gözümüze bulaşan simler yıkamakla çıkmaz ve günlerce pırıl pırıl gezerdik. Bazı kartları postaneden yakınlarımıza gönderirdik. Bunun için kuyruk bekler, heyecan duyardık. Kartı teslim alan tanıdıklar, o acemi tasarımlarımıza hayran kalmış gibi yapardı. Sıra arkadaşımız, kartımızla dalga geçmiş bile olabilirdi ama biz övgülere inanmak isterdik. ‘HOŞ GELDİN Bin dokuz yüz… iki bin bilmem kaç...’’ Bunun gibi her yıl birçok senenin rakamları o kartları süslerdi. Yetişkin olunca kart tasarımları son bulur ama bu dönemlerde yaşanan bazı hisler hala ortaktır. Çoğu insan muhabirlerin uzattığı mikrofonlara benzer beyanlarda bulunur. Geçen yıla biraz sitem, gel...

Haftada İki Saat Spor İşe Yarar Mı?

Haftada İki Saat Spor İşe Yarar Mı? “ Egzersiz hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye bir soru sorsak, sizce cevaplar nasıl olurdu? Çoğunluk, egzersizin faydalarından bahseder, yapılması gerektiğini savunur. Yani “Neden yapmalıyız?” diye sorduğumuzda, çoğu kişi bunun iyi bir şey olduğunda hemfikirdir. Ama işin aslına bakarsak, bu söylemler çoğunlukla teoride kalır. Egzersizle gerçekten ilgilenenlerin sayısı oldukça azdır. Bu kadar iyi bir şeyse yaşam rutinimizde egzersize pay ayırmıyor olmamız garip değil mi? Alışveriş, yemek, eğlence gibi, sonunda keyif alacağımız bir şey söz konusu olduğunda, zaman ayırmakta zorlanmayız. Yol gitmek, efor sarf etmek gözümüze batmaz. Ama konu sağlığımız için harekete geçmek olunca, aynı hevesi gösteriyor muyuz? "Zamanım yok... Çok yoğunum... Yorgun hissediyorum... Bütçem yok... Yürüyecek yer yok... Düzgün salon yok... Hem zaten haftada iki saat egzersiz ne işe yarar ki?" Yapmak istemediğimiz bir şey için bahane üretmek hiç zor değil.  Uyku saatler...

Sporla Yeniden

Sporla Yeniden Ayşe bir süredir yataktan hiç bu kadar dinç kalkmamıştı. Bir hafta önce başladığı spor ne de iyi gelmişti. Gözlerini açınca içine, derin bir nefes çekip, bir kez daha şükür etti. Oysa spora başladığı ilk günler ne çok kas ağrısı çekmişti. İlk günler, çok sancılı geçmişti. Bacakları, kolları uzun süredir spor yapmadığı için, yaptığı ilk sporla hamlamıştı. Bu yüzden yürümekte bile zorlanıyordu. Ama önemli değildi, biliyordu ki sonu güzel olacaktı.  "İyi olan şeylerin başında bir miktar acı ve zorlanma olurdu." Sabredince sonunun güzel olacağının bilincindeydi. Hem istediği fiziksel görünüme kavuşacak hem de burada başlattığı hareket ile hayatına bereket katacaktı. Bu yüzden hem sabırlı ydı hem ümitli . Kimi zaman sabahın erken saatlerinde kalkıp esneme ve hareketler ile gününü bereketlendirdi. Kimi zaman gün içinde yaptığı yürüyüşler ve yüzmeyi de buna ekledi. Erken kalkıp, sporunu yapıyor, ılık bir duştan sonra daha önce hiç olmadığı kadar dinç hissediyordu kend...