Evdeki televizyon bir anda kararmış, görüntü ve ses gitmişti. Servisi arayıp problemi anlattım, iki gün sonraya randevu verdiler. Gelip baktıklarında, kartı ile ilgili bir problem olduğunu ve 4.000 TL gibi bir rakama tamir edilebileceğini söylediler.
"Bu çok yüksek bir rakam. 4000 TL'ye tamir mi olur?" dedim ve servis ücretini ödeyip teşekkür ederek onları yolcu ettim. "Yeni televizyon alsak daha avantajlı galiba." diye düşünerek internetten yeni televizyonların fiyatlarına baktım. İstediğim büyüklükte bir televizyon 15 binden başlıyordu. "Bu fiyatlar da yüksek." diye düşünürken karşıma "Televizyon Hastanesi" diye bir yer çıktı. İsmi çok ilgimi çekmişti, hastalanan televizyonu tedavi edecek bir yer sonuçta. "Belki işimizi görür." diyerek hemen numarayı aradım.
"Buyurun, Televizyon Hastanesi. Ben Ali." diyordu telefonun diğer ucundaki ses. Kendisiyle konuşmamız esnasında "Televizyonu evinizden biz almıyoruz, siz getiriyorsunuz. Size artı bir yük olmaması için modeli, büyüklüğü, probleminin ne olduğu ile ilgili bize bir video yollarsanız, olup olmayacağını, olursa ne kadara olacağını söyleyebilirim." dedi. Bu yaklaşım çok hoşuma gitti. Herkesin önce kendi çıkarlarını düşündüğü bir zamanda müşteriye ne olacağını baştan anlatan, müşterinin menfaatini düşünen bir davranış bana güven verdi.
Arayan Değil Aranan İnsan Olmak.
İstenilen bilgileri ilettikten birkaç saat sonra beni arayarak "400 ile 700 TL arasında bir maliyete tamir olur." dedi. Bunu duyan eşim "Olur mu öyle şey, oraya kadar kocaman televizyonu götüreceğiz, nasıl yapacaklarmış o rakama? Nereden buldun bunları?" dedi ama ben güvenmiştim. "Ne kaybederiz?" diyerek eşimi ikna ettim ve verdikleri adrese doğru yola çıktık.
Verilen adrese gittik, aradık ama "Televizyon Hastanesi" diye bir yer bulamayınca etraftaki esnafa sorduk. Köşedeki binanın bodrum katında olduğunu söylediler. Biz hastane deyince cadde üstünde büyük bir yer aramıştık.
Gösterilen binanın alt katına indik. Küçücük bir dükkan… Camında "Televizyon Hastanesi" yazıyor. Evet adresi bulmuştuk ama küçük bir şok yaşayarak. Dükkanın içerisinde müşteriler olduğu için biz içeri giremedik. Dışarıda beklerken arkamızda üç kişi daha oldu. Bekleyenlerin konuşmalarından, referansla geldiklerini ve hizmetten memnun kaldıklarını anladık. İçerideki insanlar çıkınca sıra bize geldi ve Ali Bey "Televizyonu bırakın, ben sizi ararım." dedi. Eşimin "Hadi bakalım hayırlısı… Ne olacak çok merak ediyorum." diye söylenmesiyle oradan ayrıldık.
Üç gün sonra Ali Bey bizi arayarak televizyonumuzun hazır olduğunu ve alabileceğimizi söyledi. Teslim almaya gittiğimizde borcumuzun 300 lira olduğunu söyledi. "Bir yanlışlık olmasın Ali Bey? 400 ile 700 arası demiştiniz." dediğimizde, "100 TL'lik bir malzeme ile işi kurtardım. 200 TL de el emeği yeterli." dedi. Teşekkür ederek ödememizi yaptık ama eşimle ikimizin yüzündeki şaşkınlık ifadesi bir kaç dakika sürdü.
İnanması kolay değildi tabi. Acaba kısa süre sonra yine arıza çıkarır mı? düşünceleriyle üç yıl arıza yapmadan geçirdik. Televizyon tıkır tıkır çalıştı. Biz de o gün bu gündür kimin televizyonu bozulsa Ali Bey'i önerdik.
Bu olay bize çok güzel bir hayat dersi vermişti. Bir insan arayan değil, aranan olduğu zaman hayatı kolaylaşıyordu. Biz Ali Bey'i tesadüfen bulmuştuk ama ona gidenlerin çoğu referansla gidiyordu. Çünkü herkes işinin iyi ve uygun fiyata yapılmasından memnun kalıyordu. Böylece Ali Bey aranan kişi oluyordu.
Bu da şunu gösteriyordu ki; işini iyi yapan insanın rızıkla ilgili bir endişesi kalmıyordu. İşini iyi yapan insanın nerede dükkan açtığının bir önemi kalmıyor, rızık gelip o insanı buluyordu. İnsan yeter ki işini en iyi şekilde, karşı tarafın ihtiyacını ve menfaatini düşünerek yapsın… Amaç para kazanmanın ötesinde, ihtiyaç görme olunca insan rızkı vereni ikna etmiş oluyordu.
İhtiyaç Gördüğü Kadar İhtiyacı Görülür İnsanın.
Sonuçta Ali Bey, bize 300 değil 1000 TL de dese o televizyonu yaptıracaktık. O, bize söylediği rakamın bile altında bir ücret söyleyerek niyetini ortaya koymuştu.
Mesele çok kazanmak mıydı kazandığının hayrını görmek miydi? Bizim işimizi bu kadar sorunsuz ve uygun fiyata halletmiş olmasından dolayı çok memnun kaldık. Bu memnuniyet bizim ona ettiğimiz sessiz dualar oldu.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; ihtiyaç gördüğü kadar ihtiyacı görülür insanın.
Karşısındaki insanı sadece o anlık kazanç olarak görmeyip onun lehine bir hizmet vermek aslında toplamda kişinin kendisinin hayrınadır.
Her şeyin para olduğu bir dönemde, aza kanaat edip iyi bir hizmet veren Ali Bey'in herkes gibi çok paraya ihtiyacı yok muydu? Ödemesi gereken faturaları, kirası, çocukları yok muydu? Belki hayalindeki arabayı almak için, hatta birilerine yardım etmek için bile çok paraya ihtiyacı vardı ama hakkı olanı aldıktan sonra fazlasına ihtiyaç duymayan insanın geldiği bir üst versiyonuydu Ali Bey.
***
İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur.
***
Yorumlar
Herkese bir Ali Bey bakış açısı ve yaşam tarzı lazım. Ben büyük bir güç adamdaki...
Herkes böyle hizmeti kendi dışındakilerden hayal eder de öyle olmak hepimizin elindedir aslında... Onu fark ettim.
Yorum Gönder