Ana içeriğe atla

Çocuk İşçi

Çocuk İşçi

Hava henüz yeni kararıyordu. Gökyüzünün kızıllığı mutfak penceresinden içeriye vurmuştu. Demlenen kahvesinden yayılan kokular günün yorgunluğunu alıyordu adeta. 

İşten yeni gelmişti Ali. Gelir gelmez ortalığı toparladı, bir şeyler atıştırdı. Sonra oturdu mutfaktaki sandalyesine, aldı defterini eline. Eğitim notlarından biraz okumaya başladı. Bir yandan da kahvesini yudumluyordu. Bir cümleye takıldı… Derste duymuş, hatta notunu bile almıştı ama o an ilk kez duyuyormuş gibi hissetti. Şöyle yazıyordu notta;

"İnsanı çabalamak geliştirir, çalışmak kurtarır."

"Ne kadar doğru... Ne kadar gerçek..." dedi. 

"Ah anneciğim, o zaman anlamazdık, zor gelirdi ama iyi ki diyoruz şimdi, iyi ki zamanında bizi çabalamamız, çalışmamız için zorladın." 

Bir an kendi geçmişiyle konuşurken buldu kendini...

Ali'nin annesiyle babası, her şeye kendi çabalarıyla sahip olmuştu. Genç yaşta çalışıp tuğla tuğla, emek emek inşa etmişlerdi oturdukları evi. Bu sebepten çok kıymet verirlerdi.  Gelin süsler gibi süslerdi bahçesini Makbule Hanım. Sümbüller, salkımlar, mis gibi papatyalarla dolardı baharda. Masa örtüleri dikerdi kasabadaki dükkanlara. Sabahları erkenden kalkar, siparişleri vaktinden önce hazır ederdi. Hafta sonları da kasabanın pazarında tezgah açıp elinde kalan örtüleri satardı. 

Pazara Ali'yle kardeşini de götürürdü. Yanakları kızarırdı Ali’nin birisi fiyat sorduğunda. İlk zamanlar tezgahın altına saklanırken, sonra alışmıştı o da. Söylenirdi çoğu zaman annesine, arkadaşlarım parkta oynarken ben niye pazardayım diye... Ama bilemezdi ki, yıllar sonraki Ali'yi oluşturan bugün bu pazar tezgahındaki emekleriydi... 

Emek

Ali'nin babası Osman Bey ise kasabanın merkezinde bir berber dükkanında çalışırdı. Eve akşamın geç saatlerinde gelirdi. O yüzden daha çok Makbule Hanım düzeni sağlardı evde. Herkesin kendi yaşına göre payına düşen sorumluluğu vardı. Sofrayı hazırlamaya kardeşi yardım eder, ekmek almaya Ali giderdi. 

Her zaman o çok istedikleri ayakkabıyı, beğendikleri oyuncağı alamazlardı. İstediği kalem kutusunu alabilmek için bir yıl beklediği olmuştu. 

Bazen imkanı olmasına rağmen beklerdi Makbule Hanım. Arkadaşının bisikletine bir tur binmek için peşinde koşanlardandı Ali. O zaman çok dert ederdi bunu... Ama bilemezdi ki, yıllar sonraki Ali'yi geliştiren bugün o arkadaşının peşinde bir tur binmek için döktüğü dillerdi... 

Düşünce hemen kaldırmazdı annesi yerden. Elini uzatır, başını okşar; kalkmak için uğraşmasını beklerdi. 

Tüm bunları düşündü, sonra tekrar derste yazdığı o cümleyi okudu; "İnsanı çabalaması geliştirir."

İnsan bu hayatta çalışıp ürettikçe dününe göre daha marifetli, daha güçlü olmaya başlar. 

Gerçekten de bu hayatta insana en iyi gelen şeydi çocukluğundan itibaren yaptıkları... 

O zaman şikayet sebebi olarak görebileceği şeylere bugün “iyi ki” diyordu. 

İyi ki o pazarda çalışmıştı, 

iyi ki o imkanlara hemen sahip olmamıştı,

iyi ki düştüğünde hemen bir kaldıran olmamıştı.

Düştüğünde kalkabilen, kendi hedeflerine kendi ödediği bedellerle ulaşmaya gayret eden bir gençti. 

Annesi ona hep şöyle derdi; Gençken iki seçeneği vardır oğlum insanın; ya “Gençken gezmeyeceğim de ne zaman gezeceğim?” der gezer. Ya da “Gençken çalışmayacağım da ne zaman çalışacağım?” der ve çalışır... Şimdi gezersen ileride çok çalışmak zoruna kalırsın. Şimdi çalışırsan, ileride rahat edersin.

Annesi, Ali ve kardeşini adeta evdeki çocuk işçiler gibi çalıştırmıştı. Kendi becerilerine uygun işler yaptırmış ve beceri kazanmalarını sağlamıştı. Şimdiden sonra atacağı adımlarda, alacağı kararlarda, yapacağı seçimlerde ona neyin iyi geleceğini çok iyi biliyordu... 

İnsanın tek şifasının kendi yapıp ettiklerinde ve zorlandığı yerlerde gizli olduğunu öğrenmişti. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, 

Başarı Psikolojisi Eğitiminde 

Bedel ve insan gelişimi konusu anlatılmaktadır.

***

İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir""İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur. 

"Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen biri vardır."

***

Yorumlar

Zeyno dedi ki…
Çin’de çocukların hamur açtıkları, dikiş diktikleri görüntüler dönüyor son günlerde... İnsan küçük yaşta marifetlenmeyince ileride zor bir hayatı oluyor; üstelik bizimkiler her türlü imkanı sağlayıp üzerlerine titrememize rağmen pedagog pedagog gezdiriyoruz
Ayse N. dedi ki…
Çocuklarımız nasıl yetisir ne güzel anlatılmış, teşekkürler, kaleminize sağlık...
Adsız dedi ki…
O an bakıldığında dezavantaj gibi görünen şeyler aslında ne büyük avantajmış …
Adsız dedi ki…
Yıllar sonraki seni oluşturmanın bugün bir tarifi olmalıydı. Güzel bir yol tarifi..
Alev İ. dedi ki…
Çocuklarımızı bugün rahat ettirelim derken geleceklerini feda ediyoruz malesef ki
Gökçen K. dedi ki…
İnsan kendi yapıp ettiklerinin sonucudur.
Adsız dedi ki…
İnsanın yükselişini kendi çabalarına bağlamış RAB bim. Neden yükselemiyorum neden hayatta bir yere varamıyorum diyoruz kendi çabamıza bakmalıyız. RAB bim hayırda çabalayanlardan kılsın. Emeğinize sağlık 🌺
Nağme dedi ki…
İnsanın hayatını iyileştirecek becerilere sahip olması ne büyük bir konfor. Malesef bugünün anneleri olan bizler çocuklarımıza merhamet adı altında marifetlerini ve geleecelerini baltalıyoruz aslında...
Adsız dedi ki…
Gençlik akıp gitmeden kıymetini bilenlerden olmak ümidi ile yazanın kalemine sağlık:)
Beyz dedi ki…
Keşke çocukken beni de ders çalışmak yerine başka konularda da güzellikle zorlasalardı :(
Adsız dedi ki…
İnsan o an anlamıyor gerçekten de mücadele ediyor oluşunu dezavantaj zannediyor ama zor zamanlarda bunun hayrına çokça şahit oluyor..Diğerlerinden farkına..
EsraB dedi ki…
Hayatin stajını iyi yapmak lazım ki mutlu üretken bir hayatımız olsun.. o da çocuk yaşta olur..Aynen yazıda anlatıldığı gibi..o gün gelince düşünürüz deyip öğrenmenin en güzel olduğu yılları heba ettik..inşAllah gençler örnek alırlar..
Belgin dedi ki…
Çocuklarımızı hayata hazırlamak için ne kadar çabalıyoruz. Onların her isteğini karşılayarak hayata hazırlayabilir miyiz?
Ö. dedi ki…
Başta utanıp sıkılsa da o bedeller ile insan hayatta bir yer ediyor, marifet kazanıyor. Çocuklarının bedel ödemesine müsaade eden anne babalara selam olsun... :)
Adsız dedi ki…
Eskiden çocuklar annen babalarının getir götür işlerini yapardı ve o çocuklar çıraklıklarını çocuk yaşlarda yaşarlardı, hayata daha marifetli başlarlardı. Şimdi maalesef anne-babalar çocukların hizmetlisi daha öte kölesi gibi. Çocuklar kral, paşa, padişah, prenses olunca hayatın gerçeklerine adapte olmaları yeniden çırak olmaları mümkün olmuyor. Bu sefer de istediği olmayınca hayal kırıklıklarını tamir etmek için psikolog psikolog geziyor. Emeğinize sağlık
Emel dedi ki…
Çocuklarımızı ve gençlerimizi geleceğe hazırlamanın yolu onlara sorumluluk vermekten, bedel ödetmekten geçiyor. Peki, bedel nedir? Nasıl bedel ödenir? Tüm bu soruların yanıtı Deneyimsel Tasarım Öğretisi seminerlerinde...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hazır ol 2025! Sana yeni siparişler geliyor!

Hazır ol 2025! Sana yeni siparişler geliyor! Bir yılı daha uğurlamanın arifesindeyiz... Bazen insan beş dakikaya sabredemezken 365 gün 6 saatin yeniden geride kalması inanılmaz, değil mi? Daha dün elimizde makasla tutkal vardı ve sevdiklerimize yeni yıl kartı tasarlıyorduk. Makyaj pamuğundan kar yapıp yapıştırıyorduk. Karttan çok yüzümüze gözümüze bulaşan simler yıkamakla çıkmaz ve günlerce pırıl pırıl gezerdik. Bazı kartları postaneden yakınlarımıza gönderirdik. Bunun için kuyruk bekler, heyecan duyardık. Kartı teslim alan tanıdıklar, o acemi tasarımlarımıza hayran kalmış gibi yapardı. Sıra arkadaşımız, kartımızla dalga geçmiş bile olabilirdi ama biz övgülere inanmak isterdik. ‘HOŞ GELDİN Bin dokuz yüz… iki bin bilmem kaç...’’ Bunun gibi her yıl birçok senenin rakamları o kartları süslerdi. Yetişkin olunca kart tasarımları son bulur ama bu dönemlerde yaşanan bazı hisler hala ortaktır. Çoğu insan muhabirlerin uzattığı mikrofonlara benzer beyanlarda bulunur. Geçen yıla biraz sitem, gel...

Haftada İki Saat Spor İşe Yarar Mı?

Haftada İki Saat Spor İşe Yarar Mı? “ Egzersiz hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye bir soru sorsak, sizce cevaplar nasıl olurdu? Çoğunluk, egzersizin faydalarından bahseder, yapılması gerektiğini savunur. Yani “Neden yapmalıyız?” diye sorduğumuzda, çoğu kişi bunun iyi bir şey olduğunda hemfikirdir. Ama işin aslına bakarsak, bu söylemler çoğunlukla teoride kalır. Egzersizle gerçekten ilgilenenlerin sayısı oldukça azdır. Bu kadar iyi bir şeyse yaşam rutinimizde egzersize pay ayırmıyor olmamız garip değil mi? Alışveriş, yemek, eğlence gibi, sonunda keyif alacağımız bir şey söz konusu olduğunda, zaman ayırmakta zorlanmayız. Yol gitmek, efor sarf etmek gözümüze batmaz. Ama konu sağlığımız için harekete geçmek olunca, aynı hevesi gösteriyor muyuz? "Zamanım yok... Çok yoğunum... Yorgun hissediyorum... Bütçem yok... Yürüyecek yer yok... Düzgün salon yok... Hem zaten haftada iki saat egzersiz ne işe yarar ki?" Yapmak istemediğimiz bir şey için bahane üretmek hiç zor değil.  Uyku saatler...

Sporla Yeniden

Sporla Yeniden Ayşe bir süredir yataktan hiç bu kadar dinç kalkmamıştı. Bir hafta önce başladığı spor ne de iyi gelmişti. Gözlerini açınca içine, derin bir nefes çekip, bir kez daha şükür etti. Oysa spora başladığı ilk günler ne çok kas ağrısı çekmişti. İlk günler, çok sancılı geçmişti. Bacakları, kolları uzun süredir spor yapmadığı için, yaptığı ilk sporla hamlamıştı. Bu yüzden yürümekte bile zorlanıyordu. Ama önemli değildi, biliyordu ki sonu güzel olacaktı.  "İyi olan şeylerin başında bir miktar acı ve zorlanma olurdu." Sabredince sonunun güzel olacağının bilincindeydi. Hem istediği fiziksel görünüme kavuşacak hem de burada başlattığı hareket ile hayatına bereket katacaktı. Bu yüzden hem sabırlı ydı hem ümitli . Kimi zaman sabahın erken saatlerinde kalkıp esneme ve hareketler ile gününü bereketlendirdi. Kimi zaman gün içinde yaptığı yürüyüşler ve yüzmeyi de buna ekledi. Erken kalkıp, sporunu yapıyor, ılık bir duştan sonra daha önce hiç olmadığı kadar dinç hissediyordu kend...