Ana içeriğe atla

Evlat Kimdi?

Evlat Kimdi?

Kış erken bastırmış sarı yaprakların üzerine karlar serilmişti. Televizyondaki kadın kuşağında ağlayan kadının sesi rüzgârın uğultusunu bastırıyordu. Oda ne kadar sıcak olursa olsun hareketsizlikten üşüyen Ayşe teyze battaniyesini dizlerine çekiverdi. "Kaldım ortada ben bu hallere düşecek kadın mıydım?" dedi. "Anne ortada kalmadın bize geldin ya artık bizde kalıyorsun. Duyan da sokakta kaldı sanacak." Ayşe teyze; "Yok yok damat eline bakmakla sokakta kalmanın ne farkı var. Oy hayırsız oğullarım attılar beni sokağa oy. Hiç beklemezdim Serkan’ımdan Erhan’ımdan. Oğullarım beni bırakmaz sanırdım. Ne zararım var benim onlara bir köşede oturuyorum. Ben ne yaptım onlara." dedi. "Hep onlarda kalacak değilsin ya biraz da biz misafir edelim seni." Ayşe teyze; "Damat razı olmuyor ben biliyorum. Yıllarca Serkan baktı biraz da, Erhan baksın diyor. Erhan’ın durumu ortada 2 çocuk bir de gelinin engelli kardeşi evde yatacak yer yok. Büyük kız evlensin seni alacağım diyor her gelmesinde." dedi. "O kadar emin olma Erhan kendince söz veriyor ama gelin razı olur mu belli değil."

Söz

Her Yazın Kışı, Her Kışın Da Bir Yazı Vardı…

Derken kış geçti, bahar geç geldi derken yazın en sıcak gününde Erhan kızını evlendirdi. Dillere destan bir düğün yaptı. Hiçbir masraftan geri durmadı. Bu olaylar olurken Ayşe teyze sabırla oğlunun evine gideceği günü bekledi. Çünkü ona göre asıl evlat erkek evlattı. Kızın evine gidince sığıntı gibi hissederdi. Bu düşünce değil miydi, ona bütün mirası oğlanların üzerine yaptıran. Oğullarına küçüklüğünden beri kıyamaz hangi iş olursa olsun kızını koştururdu. Küçükken olaylar çok rahatsız edici değildi fakat büyüdükçe durumun abesliği bariz belli olmaya başlamıştı. Kadın işi erkek işi demeden Ayşe teyze, kızıyla yükün altına girmekten çekinmiyordu. Oğulları ise kahvede mermer dizmekten dünya nedir, sorumluluk nedir bihaberdi. İşe bile kızı sokmuştu, Erhan’la Serkan’ı. Babaları yaşarken bütün malı mülkü 2 oğlanın üzerine yapmış da kızı ses çıkarmamıştı. Öyle ya insan emek verdiği şeye kıyamıyordu... 

Babaları erkenden vefat edince Ayşe teyze de gelinler bakıyor diye işten güçten elini çekmiş gündüz kuşağı programlarında keyif sürer olmuştu. Ta ki Serkan’ın hanımı ben artık bakmak istemiyorum diyene kadar...

- "Oğullarımdan hiç beklemezdim nasıl beni bırakırlar", diye diye günleri geçiyordu...

Erhan’ın kızı da evlendi artık beni götürecek diye hayaller kurarken, Erhan yüzü asık gelip pas vermemeye başladı. Belli ki evde işler istediği gibi gitmiyordu.

- "Anne bu yıl da bendesin hiç boşuna umutlanma…"

- "Erhan’ım söz verdi bana bunu nasıl yapar!" diye zihninde düşünürken yolda ayağı tökezleyip dizinin üzerine yığılı verdi. Kızı hemen koşup annesini kaldırmaya çabalasa da ne mümkün! Düşünce kemikleri kırılmıştı. Üstelik kızı annesini kaldırmaya çalışırken belini sakatlayıp o da bir köşede kilitlenip kalmıştı.

Ayşe teyze şimdi hastanede kırılan kemikleri iyileşene kadar yatalak, kızının beli sakat, ikisi de yatıyordu. Oğulları mecbur kalmışlardı annelerine bakmaya. Sağlamken bakmayıp yatalakken bakmak zorunda kalmaları ise ayrı bir problemdi…

Söz

İnsanoğlu Tutup Tutamayacağını Bilmeden Sözler Verir…

İnsan söz verince kendi problemini seçmiş olur. Fakat verilen vaatleri tutmaya gelince iş zora varır. Ve insan ne yapsam da bu sorumluluktan kurtulsam diye en kısa yoldan çözüm bulmaya çalışır. Fakat bulunan çözüm, probleme uyumlu değilse o kapı açılmaz… 

Tıpkı kilidine uymayan anahtarla kapıyı zorlamak gibi...

Doğru anahtarı bulana kadar o kapı açılmaz. 

Üstelik vakit geçtikçe kilit, yani problem durduğu yerde kalmaz…

Her yanlış anahtarda kilidin dişleri daha da aşınır… 

Bu sebepten dolayı insan kaytarmak için sözler verip başına iş açmak yerine, sorumluluklarını vaktinde yerine getirdiğinde, kilidine uyumlu anahtarı bulabilir. İşte bu sebeple Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; "Söz verme, önden konuşma…"

Ayşe teyze de oğlunun verdiği bu söz karşısında beklentiye girmişti ve oğluna gideceği günü dört gözle beklemişti. Ancak işler beklentisine uygun gitmediği için mutsuz olmuştu…

Verilen her söz, gerçekleşmediğinde karşı tarafı mutsuz eder. Peki insanlara sözler vermeden ilişki nasıl yürütülür?

***

İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir""İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur. 

"Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen biri vardır."

***

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Soz verererk kacilan gercekler sonunda açığa çıkıyor umutlar acilara dönüyor
Adsız dedi ki…
Farkında olmadan ne çok hatalar yapıyoruz.. Beklenti ve mutluluğun ilişkisi çok güzel anlatılmış, bir farkındalık oluşturdu. Teşekkürler...
Adsız dedi ki…
İnsanın karşısındakini o anda mutlu etmek için verdiği sözler, gerçekleşmediğinde onu daha da mutsuz edebiliyor. Ah şu dilimizi bir tutabilsek... Her şeyin bir anahtarı var hatırlattığınız için teşekkürler 👏
Adsız dedi ki…
İnsan başarısız oldukça söz vermeye başlıyor. O anı kurtarıyor ama sonrasını düşünmüyor…
Adsız dedi ki…
Söz verip sözünde durmayan bir insan kadar üzen birşey yok,yazınız çok gerçek👏🏻🙏🏻
Adsız dedi ki…
Söz ağızdan çıkınca öyle bir büyüyor ki tutma beni diye her zorluğu çıkarıyor adeta. İnsan bir anlık keyif duyuyor söz verirken ama sonra çok acı geliyor.
Adsız dedi ki…
İnsanoğlu şu an yapamıyorum ama evlenince karşımdaki kişi sayesinde yaparım belki diyor. Bir şeyi biri için yapıyorsan başka biri için de vazgeçersin demektir. Teşekkürler gerçekleri hatırlattığınız için
Adsız dedi ki…
Beklentiye sokmak da sıkıntılı, beklentiye girmek de. Hatırlattığınız için teşekkürler.
Adsız dedi ki…
Hayatta karşılaşabileceğim gerçek hikayelerden biri. İnsanın sorumluluktan kaçma isteği onu yanılgıya düşüren bir istek değil miydi?
Adsız dedi ki…
Evladın kızı erkeği mi vardı. Oysa insanin zamaninda da sorumluluk vermediginden, beklemesi ne tuhaf.
Adsız dedi ki…
İnsan beklentiyi doğru yere yerleştirince her şey nasıl da çözülüyor 🌿
Adsız dedi ki…
insan hayat boyu beklentileriyle mutsuz oluyor,
Ebru Karaoğlan dedi ki…
Kilide uygun anahtarı bulmak... İnsanın kendine yapacağı büyük bir iyilik bence.
Adsız dedi ki…
"İnsan söz verince kendi problemini seçmiş olur" söz vermek karşıdaki insanı bir üstüyle beklentiye sokmak hem kendisi hem karşısındaki için mutsuzluk sebebi olabiliyor. Kaleminize sağlık.
Ayşe dedi ki…
Tutulmayan her söz. duyulan saygıyı, güveni bitiyor, maalesef.
Adsız dedi ki…
mutlu olmak için beklentilerimiz hep kendimizden olmalı, malımızı hakkaniyetli dağıtmayınca kendimize sınav başlatmış oluyoruz. önemli olan sınavımızı doğru başlatmak. verilen sözler o günü kurtarmak için olmamalıdır. yapamayacağın sözleri vermek karşındakinin tüm ümitlerini yıkmak demektir. bir insanın ümidini yıkmak demek onu öldürmekle eş değerdir.
Adsız dedi ki…
Sorumluluklarımızdan kaçtığımızı zannedip ince hesaplar yaparak sadece işleri daha zorlaştırdığımızı ,en büyük hesabın Allah’ın kinin olduğunu anlatan güzel bir yazı olmuş.ellerinize sağlık 💐
Adsız dedi ki…
Verilen her söz, gerçekleşmediğinde karşı tarafı mutsuz eder. Peki insanlara sözler vermeden ilişki nasıl yürütülür?
Adsız dedi ki…
Bu anneler özellikle erkek çocuklara mı böyleler dicem ama kim beklentiye soktuysa ona karşı böyleler :)
Zeynep dedi ki…
“Fakat bulunan çözüm, probleme uyumlu değilse o kapı açılmaz…
Tıpkı kilidine uymayan anahtarla kapıyı zorlamak gibi...” Günümüzü anlatan bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık 🎈
Beyza Ö. dedi ki…
Anneler oğullarını evlendirseler de sanki o oğulları değil de kendilerinin eşleri zannediyor. Halbuki kendileri kayınvalidelerine çok mu bayılıyorlardı? Karşı taraf zorunluymuş gibi yapınca çok itici olmuyor mu?

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sporla Yeniden

Sporla Yeniden Ayşe bir süredir yataktan hiç bu kadar dinç kalkmamıştı. Bir hafta önce başladığı spor ne de iyi gelmişti. Gözlerini açınca içine, derin bir nefes çekip, bir kez daha şükür etti. Oysa spora başladığı ilk günler ne çok kas ağrısı çekmişti. İlk günler, çok sancılı geçmişti. Bacakları, kolları uzun süredir spor yapmadığı için, yaptığı ilk sporla hamlamıştı. Bu yüzden yürümekte bile zorlanıyordu. Ama önemli değildi, biliyordu ki sonu güzel olacaktı.  "İyi olan şeylerin başında bir miktar acı ve zorlanma olurdu." Sabredince sonunun güzel olacağının bilincindeydi. Hem istediği fiziksel görünüme kavuşacak hem de burada başlattığı hareket ile hayatına bereket katacaktı. Bu yüzden hem sabırlı ydı hem ümitli . Kimi zaman sabahın erken saatlerinde kalkıp esneme ve hareketler ile gününü bereketlendirdi. Kimi zaman gün içinde yaptığı yürüyüşler ve yüzmeyi de buna ekledi. Erken kalkıp, sporunu yapıyor, ılık bir duştan sonra daha önce hiç olmadığı kadar dinç hissediyordu kend...

Haftada İki Saat Spor İşe Yarar Mı?

Haftada İki Saat Spor İşe Yarar Mı? “ Egzersiz hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye bir soru sorsak, sizce cevaplar nasıl olurdu? Çoğunluk, egzersizin faydalarından bahseder, yapılması gerektiğini savunur. Yani “Neden yapmalıyız?” diye sorduğumuzda, çoğu kişi bunun iyi bir şey olduğunda hemfikirdir. Ama işin aslına bakarsak, bu söylemler çoğunlukla teoride kalır. Egzersizle gerçekten ilgilenenlerin sayısı oldukça azdır. Bu kadar iyi bir şeyse yaşam rutinimizde egzersize pay ayırmıyor olmamız garip değil mi? Alışveriş, yemek, eğlence gibi, sonunda keyif alacağımız bir şey söz konusu olduğunda, zaman ayırmakta zorlanmayız. Yol gitmek, efor sarf etmek gözümüze batmaz. Ama konu sağlığımız için harekete geçmek olunca, aynı hevesi gösteriyor muyuz? "Zamanım yok... Çok yoğunum... Yorgun hissediyorum... Bütçem yok... Yürüyecek yer yok... Düzgün salon yok... Hem zaten haftada iki saat egzersiz ne işe yarar ki?" Yapmak istemediğimiz bir şey için bahane üretmek hiç zor değil.  Uyku saatler...

Erteleme Şimdi Yap

Erteleme Şimdi Yap Gün çoktan aydınlanmış ortalık hareketlenmişti. Kuşlar sabah konserlerini vermeye başlamışlardı. Görünmüyorlardı ama koro halinde ötüşüyorlardı. “Yine geciktim” diye söylendi Gonca “şu alarmı ertelemesem olmaz mı acaba?” “Azıcık daha uyusam” diye alarmı erteler sonra da apar topar kalkardı.  Yetişebileceğim işleri yetiştiremiyorum. Ne zaman şöyle bir "oh be yetiştim" diyeceğim acaba? "Yine geldiler beni bekliyorlar. Neden bekleten taraftayım?"  diye söylendi, alelacele çıktı evden. Bu günlerde bunları düşünürken buluyordu kendini. Öyle böyle servise yetişti, bazen kaçırdığı da oluyordu.  Ertele-me... Bu defa beş dakika daha erken geldi. İşleri dünden bugüne sarkmıştı, önceki günden de düne sarkan işler vardı. Zaten iyice alışmıştı geciktirmeye ve her defasında sarkan işleri daha fazla oluyordu. Buna bir çözüm bulmalı, nasıl yapabilirim? Diye düşündü. “Bu işler iyice birikti yardım alsam da yine birikiyor.” Dedi kendi kendine. Gonca, neyi doğru yap...